Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
ABD, İsrail'in 34 günlük Lübnan saldırısını finanse etti. İsrail'e her türlü füze ve mühimmatı verirken, ABD-İsrail arasında füze koridoru kurarken, bir çok ülkenin hava sahasını bu amaçla kullanırken, ateşkese ilişkin girişimleri de durdurdu. Temsilciler Meclisi ve Senato, Lübnan savaşı için İsrail'e finansal destek veren bütün kararları hızla aldı ve onayladı.
İsrail istihbaratına yakın kaynaklar, benzer bir desteğin Filistin için de kullanıldığını söylüyor. Bu kaynaklara göre, Aralık ayı içinde hem ABD hem deİsrail, önemli miktarda silah ve mühimmatı Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın El Fetih grubuna transfer etti. Silahlar El Fetih lideri Muhammed Dahlan'a ulaştırıldı, buradan da El Fetih'in silahlı kanadı El Aksa Şehitleri Tugayı'na. Amaç, siyasi ambargonun yanında askeri alanda da Hamas hükümetini köşeye sıkıştırmak.
ABD, Lübnan savaşını neden finans eder? İsrail, El Fetih'e neden silah verir? Lübnan ve Filistin'de iç savaş çıkacak mı? İki ülkenin bu iki ülke ile ilgili planları neler?
Mahmut Abbas, Yaser Arafat döneminde de Başbakan yapıldı. Onun liderliğinde Filistin için yeni bir iktidar eliti oluşturulmak istendi. ABD/İsrail kontrolünde olacak bu iktidarın en büyük görevi Filistinli direniş gruplarını silahsızlandırmaktı. Arafat planı suya düşürdü. Abbas'ı hareket edemez hale getirdi. ABD ve İsrail'in denemesi sadece 4 ay sürdü. Abbas istifa etmek zorunda kaldı. Ardından Arafat'a yönelik ağır baskılar, tecrid, evinde korumalarının kurşunlanması ve son olarak zehirlenip öldürülmesi geldi. Arafat ölür ölmez Abbas yeniden iktidara getirildi. Yine ABD ve İsrail'in desteğiyle. Onlara verdiği taahhütler Filistin halkının tamamen teslim olmasına yönelikti.
Uluslararası gözlemcilerin denetiminde Ortadoğu'nun en demokratik seçimi yapıldı. Hamas iktidara geldi. ABD/İsrail destekli iktidar, Hamas iktidarına yetkilerini devretmedi. Hamas'ı bitirmek için Filistin'e ağır bir ambargo süreci başlatıldı. Halk açlıkla terbiye edilecek, Hamas iktidarı düşmek zorunda kalacaktı. Yardımlar durdu. Aylardır maaşlarını alamayan, korkunç bir ekonomik sıkıntının baş gösterdiği ülkeye bugün ancak çanta içinde gizlice para sokuluyor. Bu da yetmedi, başarılı olmadı. Şimdi iç savaşı tetikliyorlar. Faili meçhul saldırılarla, tıpkı Irak'ta yaptıkları gibi, iki grubu sokak çatışmalarına sürüklüyorlar. ABD, İsrail ile işbirliği içindeki Abbas ve ayakta kalmaya çalışan Hamas. Ülke yeniden seçime zırlanıyor. Ne değişecek? Bunun neresi demokratik olacak? ABD ve İsrail, Filistin halkına şunu söylüyor: "Bizim tercihlerimiz dışında kimseyi seçemezsiniz. Seçerseniz böyle açlıkla terbiye edilirsiniz."
Lübnan saldırıları da ülkede iç savaş çıkarmayı amaçlıyordu. İsrail başarsaydı bu savaş çıkacaktı. Başarısız oldu. Hizbullah direnişi kırılamadı. Şimdi yeni komplolar peşinde koşuyorlar.
Washington Ortadoğu Politikaları Merkezi Başkanı Meyrav Wurmser, neoconların İsrail'in Lübnan'dan sonra Suriye'ye saldırması için girişimlerde bulunduğunu söyledi. Hatta başarısız olduğu için İsrail'e kızdıkları, bunun için Lübnan savaşını finanse ettikleri, İsrail'in Suriye'ye saldırmasının hem Irak'taki direnişçiler hem de İran için sert bir darbe olacağını ifade etti.
Denklemi iyi okuyalım. Irak direnişi, Lübnan gerilimi, Filistin'de iç savaş senaryoları aynı merkezlerden besleniyor. Filistin'deki gerilim neden Condoleezza Rice'ın, Filistin-İsrail görüşmelerini merkeze alan bölge ziyaretinden sonra tırmandı? Abbas yönetimiyle neyin pazarlığı yapıldı? "Önce Hamas'ı tasfiye edelim, ondan sonra görüşmeleri başlatırız" mı dendi? Irak Gözlem Grubu'nun, "mültecilerin dönüşü dahil, Filistin-İsrail görüşmeleri yeniden başlatılmalı" önerisi mi boşa çıkarılıyor?
İki Filistin mi olacak? Gazze Şeridi'nde Hamas, Batı Şeria'da El Fetih! Yani Filistin kendi içinde de mi bölünecek? Bunun sonucu olarak El Fetih'e milyonlarca dolar mı akıtılacak? Silah transferlerinden sonra neden olmasın? Filistin için çok hazin bir senaryo bu.
İşgallerin yerini iç savaşlar alıyor. Irak'ta bunu tetiklediler ve başardılar. Şimdi mezhep kıyımı yaşanıyor. Lübnan'da denediler, şu ana kadar başaramadılar. Denemeye devam ediyorlar. Geri adım atma niyetleri de yok. Filistin'de deniyorlar. Suriye ve Lübnan için de planları giderek işgallerden iç savaş çıkarmaya doğru evriliyor. Bölgeyi azınlıklar ve otoriter rejimlerle yönetenler şimdi keskin ayrışmaları besliyor.
Evet, işgal yerini iç savaşa terk ediyor. Çünkü, işgaller, Irak'ta görüldüğü gibi, başarısız oluyor. Suriye'yi işgalin, İran'a saldırmanın faturasının ne kadar ağır olacağı görüldü. İç savaş daha etkili. Daha başarılı. Daha uzun ömürlü. Bir kez ayrılık, düşmanlık tohumlarını ekince, gerekli desteği verince amacına ulaşıyor. Sadece mezhep farklılığı değil, siyasi/ideolojik kamplaşma, ABD hegemonyasına direnme ya da karşı çıkma şeklindeki farklılıklar kanlı çatışmalara dönüştürülüyor.
Şimdilik ülkelerin sınırları içinde yaşanan iç çatışmalar yakında bölgesel bir bölünmeye, yırtılmaya yol açacak. İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Kuveyt'te yaptığı, "İran nüfuzunu dizginlemek için Ilımlılar İttifakı" önerisi, işte bu iç çatışmaların bölge düzeyine yayılmasının bir projesi.Şii yayılmasına karşı Sünni Blok da bunun bir başka formülü.
Filistin'e, Lübnan'a, Irak'a birlikte bakalım…. Ve birlikte karşı duralım!
Washington ve kuklası İngiltere, Hamas'tan kurtulma konusunda çaresiz. Oslo'dan bu yana bir Filistin iç savaşını kışkırtıyorlar. Arafat, onlara bu fırsatı vermemişti. Ancak onun halefi, her düzeyde işbirliği yapmaya hazır, zayıf birisi.
Filistin Kurtuluş Örgütü için ne üzücü bir son. FKÖ, siyonistleşti ve ABD'nin Filistin'deki uygulayıcısına dönüştü. Batı liberal vicdanı her daim Filistin'in çektiği acılara karşı kördü. Gazze, koşulların berbat olduğu bir getto. Dünya, hiçbir şey yapmıyor. Geçici bir süreliğine olsa bile ne Kahire ne de Ankara, büyükelçilerini tepki olarak çekmiyor. Renk yeşile döndüğünde, Batı'nın gökkuşağı devrim şekli de sönüverdi. Hamas'ın parlamento seçimlerinde kazandığı zafere, yükselen aşırıcılığın bir işareti gözüyle bakıldı ve Atlantik dünyası yöneticileri ve gazetecileri arasında İsrail ile barış ihtimallerine yönelik bir darbe olarak algılandı. Hamas'ın sandıkta yendiği politikaları uygulamaya zorlamak için uluslararası toplum tarafından mali ve diplomatik baskı uygulandı.
Hamas'a oynanan oyunlar
Aslında, rakamsal olarak Hamas'ın kazandığı zafer abartılmamalı; çünkü oyların yüzde 45'ini aldı ve meclisteki sandalyelerin yüzde 54'ünü kontrol ediyor şu anda. Fakat, ahlaki açıdan İsrail, ABD ve AB'nin El Fetih'in çoğunluğu sağlaması için yaptığı rahatsız edici müdahaleler ters tepti. Filistinli seçmenler koro halindeki tehditleri ve İsrail silahlı güçleri tarafından Hamas üyelerinin rutin bir şekilde taciz edilmesi ve gözaltına alınması, posterlerine zarar verilmesi, ABD-AB fonlarının seçim kampanyası boyunca El Fetih'e akıtılması kampanyasında görüldüğü gibi uluslararası toplumun rüşvet çabalarını geri püskürttü.
ABD'li bir kongre üyesi Hamas'ın seçilmesine izin verilmemesini bile söylemişti. Seçim tarihi konusuna hile karıştırmaya dahi kalkıştılar. Çünkü seçimlerin normalde yapılma tarihi 2005 yazıydı; ancak Abbas'ın verilenleri Gazze'de dağıtması için Ocak 2006'ya ertelendi -bunu Mısırlı bir istihbarat yetkilisi açıklamıştı: Halkın Hamas'a karşı oy vermesi bekleniyordu. Hamas'ın niyeti, El Fetih yönetimi altında on yıldan fazla devam eden yolsuzluk ve zorbalığı bir süpürge ile temizlemekti.
Hamas, Filistin Otoritesi'nin bağımlı hali ve tamahı, kendi üyelerini zengin etme çabaları ve daha fazla kamulaştırmayı, düzensizliği beraberinde getiren barış süreci aldatmasıyla uzlaşmıyordu, Hamas bir alternatif öneriyordu. Rakibinden herhangi bir fon almadan Hamas, yoksullar için klinikler, okullar, hastaneler, gezici eğitim araçları ve refah programları inşa etti. Liderleri ve kadroları sade bir şekilde yaşadı, tıpkı sıradan halk gibiydiler. Hamas'ın destek kazanmasının temel sebebi, sadece Kur'an'dan ayetler okuması değil, günlük ihtiyaçları karşılamadaki başarısıydı. Onun, ikinci İntifada'yı başlatmış olmasının kendisine kazandırdığı ekstra kredibilite konusunda bir şey söylemek zor. El Fetih'in, El Aksa Tugayları ve İslami Cihad'ı gibi onların İsrail'e düzenledikleri saldırılar da her geçen gün ölümcül hale gelen işgale karşı bir misillemedir. İsrail'in neden olduğu ölü sayılarıyla Filistin saldırıları kıyaslandığında aradaki fark çok fazladır. Ayrıca Hamas, intihar saldırılarına bir son verdi ve bir buçuk yılı aşkın bir süredir de büyük bir disiplinle İsrail'e karşı tek taraflı bir ateşkes uyguluyor.
İsrail'in buyruğuyla, 2004 Ekim'inde Hamas, AB tarafından 'terörist bir örgüt' olarak ilan edildi. Elbette, tüm sivil öldürmeleri kınanmalıdır; ancak İsrail bunun planlı bir uygulayıcısı, bu nedenle AB'nin Hamas kararı bu durumu kötüleştirmekten öteye gitmiyor. İsrail askerî istihbaratı başkanı General Shlomo Gazit, 1993 yılında, "Ezici bir biçimde, cinayet çizmesi diğer ayağa girmiş durumda, jetlerle, tanklarla ve füzelerle donanmış, modern tarihin en baskıcı ordusu ile Filistinlileri acımasızca eziyor. Hiç kimse, 45 yıldır askerî bir işgal altında ezilen, acı çeken ve işgal gücüne karşı ayaklanan bir halkı kınayamaz ya da reddedemez." demişti.
AB'nin gerçek derdi, onun Atlantik'teki patronundan bahsetmiyorum, Hamas'ın Oslo anlaşmalarında öngörülen kapitülasyonları ve Taba'dan Cenevre'ye, Filistinliler üzerinde sebep oldukları belaları kayda almayan, müteakip her türlü çabayı kabul etmeyi reddetmesidir. Şimdi, dış güçlerin önceliği Hamas'ın bu direncini kırmaktır. Filistin Otoritesi'ne verilen yardımları kesmek, Hamas'ı hizaya getirmek için bir sopa yöntemidir. Abbas'ın, yasama meclisi karşısında başkanlık yetkilerinin artırılması ise,- tıpkı Bağdat'taki Bremer gibi Abbas'a görevi de Washington vermişti- bir diğer çaba. Bu tür çabaların bumerang etkisi yapma tehlikesi bulunsa da, esas niyet Hamas'ın iktidar nimetleri ile fazlasıyla rahatlayıp evcilleşmesini sağlamaktır, böylece selefi daha 'pragmatik' olacaktır. Bu, kesinlikle mantıklı bir hesap. Hamas, tarihî açıdan şu an Mısır'daki kolu daha radikal konumda olan Müslüman Kardeşler'den neşet etmiştir.
Çözümün kilidi Hamas'ta
Hamas'ın hızlı bir şekilde Batı'ya ve İsrail'e temayül edip etmeyeceği tartışılabilir bir mesele; ancak emsalleri de yok değildir. Hamas'ın politik program mirası, Filistin milliyetçiliğinin ölümcül derecedeki zayıflığı ile ipotek altındadır; çünkü politik tercihler ya İsrail'in varlığının tümünün reddedilmesi ya da ülkenin beşte birinin elde edilmesi inancıyla sınırlıdır. Birincisi, bir fantezinin maksimum halini ifade ederken diğeri de dokunaklı bir minimalizmin yansımasından öte bir şey değildir. Hamas için sınav, onun Batı düşüncesini (Şaron'un barış doğrultusunda adım atarken, Filistin ulusunun barış aleyhinde oy kullandığına inanan düşünce) tatmin edecek şekilde evcilleştirilip evcilleştirilmemesi değil, bu arızalı halkayı ve geleneği yıkıp yıkamayacağıdır. Ülkenin ve kaynakların eşit bir şekilde dağıtılmasını talep ederek, Filistin milli davasını doğru düzgün bir zemine oturtmak için gerekli olan şey, iki halka dağıtılanların eşit bir konuma getirilmesidir. Bir kısım yüzde 20'yi alırken diğerinin yüzde 80'i alması adil değildir. Bu hususta, bir eşitlik talebi davanın içine yerleştirilmelidir. Ya bu yapılmalıdır ya da tek bir devlet kurulmalıdır.
(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan dünyaca ünlü Tarık Ali, Pakistan asıllı İngiliz yazar ve film yapımcısıdır. 60'lı ve 70'li yılların önemli politik simalarından biri olan Tarık Ali, hâlâ kitlesel hareketlerin önderlerinden biridir. Fikirleri ile Avrupa'da büyük etki uyandıran Tarık Ali, Guardian'da düzenli yazıyor, aynı zamanda dünyanın sayılı akademik dergilerinden biri olan New left Review'in de hakem kurulu üyeliğini yapıyor. Zaman Gazetesi
Saddam Hüseyin'in sonu 13 Aralık 2003 tarihinde Tikrit civarında yakalandığında belliydi: Belli bir hukuki süreçten sonra idam edilecekti; savaş sonrası Irak şartları göz önüne alındığında başka bir son onun için asla söz konusu değildi.
Öyle de oldu; milletlerarası hukuk norm ve usullerine hiç uymayan, kamuya kapalı, savunma hakkının ihlal edildiği, bir tür intikam kokan ve aceleye getirildiği aşikâr bir süreç sonrasında dün sabaha karşı asılarak idam edildi.
Saddam öldü; ama sırlarıyla öldü. Oysa milletlerarası camianın gerçekleri öğrenmeyi isteyen kesimleri ve bizler Irak'ı neredeyse çeyrek asır demir yumrukla ve acımasızca yöneten bu adamın yönetimi ve milletlerarası ilişkilerle ilgili sırlarının ya yargı sürecinde ortaya çıkacağını ya da kendisinin bunları dünyaya duyuracağını umut ediyorduk. Bu ne yazık ki olmadı; Saddam hiçbir önemli sırrı açıklamadan ya da açıklayamadan bu dünyayı terk etti.
Sırlarını muhtemelen açıklayamadı; açılmasına izin verilmedi; ya da açıkladıysa bile yargı süreci kamuya kapalı olduğu için haberimiz olmadı ve anlaşılan bundan sonra da olmayacak.
Ben kendi hesabıma mesela Saddam Hüseyin'in İran'a 1979 yılında hangi sebeplerle savaş açtığını hâlâ merak ederim. Saddam bu savaşı kendi kararıyla mı açtı, yoksa teşvik mi edildi? Edildiyse kimler, hangi devletler etti? Amerika mı, Avrupa mı, Arap dünyası mı, başkaları mı, mesela. Bu savaşta hangi devletler Irak'a, hangi şekilde yardım ettiler, desteklediler? İran'a ve sonra Kürtlere karşı kullanılan zehirli gazları kimler Saddam'a verdiler acaba? Savaş sebebi olan kitle imha silahları konusunda Saddam ne biliyordu, bu silahları nereden ve kimlerden elde etmişti, Saddam bu silahlardan ne zaman vazgeçmişti?
Gelelim, Saddam'ın 2 Ağustos 1990 günü Kuveyt'i işgaline; yine soralım, Saddam Kuveyt'i niçin işgal etti? Bu işgal için kendisine Amerika tarafından 'yeşil ışık' yakıldı mı, zamanın Amerika'nın Bağdat Büyükelçisi Bayan April Glaspie, Saddam'ın Kuveyt'i işgal edeceğini kendisine ima etmesine rağmen niye sessiz kaldı, niye Saddam'a 'Olmaz, yapamazsın.' demedi? Yeri gelmişken Glaspie'nin bu olay hakkında hiç konuşmadığını ve diplomatik servisten ayrılmak zorunda bırakıldığını da burada hatırlatalım.
Bu sorulara mesela Irak'ın milletlerarası ambargo yıllarında uygulanan 'gıda karşılığı petrol' anlaşması sırasında anlaşmayı gizlice ihlal edip birtakım ülke ve şirketlerle işbirliği halinde dağıttığı rüşvetleri, yabancı bankalara aktardığı paraları da ekleyelim. Irak eski başbakanlarından İyad Allavi'nin iki yıl kadar önce yaptığı açıklamaya göre, Saddam iktidarı sırasında 40 milyar dolara el koymuş ve bu parayı İsviçre, Japonya, Almanya ve diğer ülkelerdeki gizli hesaplara, hayali şirketlerin hesaplarına aktarmıştı. Aynı Allavi ayrıca Saddam'ın sorgusu sırasında önemli ünlü şahsiyetler, politikacılar ve başkalarıyla kendisi ve rejimi arasındaki gizli ilişkiler hakkında bilgi verdiğini de söylemiş ve para verdiği yabancı ülkelerin adlarını ve yabancı şahsiyetlerin kimliklerini ifşa edebileceği için yargılanmasının kamuya açık olmayacağını da açıklamıştı. Allavi bu açıklamalarını 2004 yılının son günlerinde, iki önemli Arap gazetesine yapmıştı.
Saddam'ın yargılanması Allavi'nin iki yıl kadar önce işaret ettiği şekilde yapıldı; yargılama kapalı kapılar ardında yapıldı ve böyle sona erdi. Saddam Hüseyin, bu kapalı yargılamada neler söyledi, neleri açıkladı, hangi ülkelerin isimlerini, hangi önemli ve ünlü şahsiyetlerin kimliklerini telaffuz etti, bilmiyoruz; dar bir çevrenin dışında hiç kimse de bilmiyor ve muhtemelen bu sırlar asla da bilinmeyecekler, açıklanmayacaklar.
Saddam sırlarıyla öldü, sırlarıyla birlikte infaz edildi...
Bu zalim diktatörün asılmasına kadar olan süreç gerçekten çok şaşırtıcı.Amerikanın bölgedeki en büyük aktörü ve kuklası olan bu adam sünni araplar tarafından beslenip korundu,kürtler tarafından alaşağı edildi arap şiiler tarafından asıldı.Tabiiki hep büyük şeytanın kontrolünde olacak şekilde.Bakalım yeni ortadoğu planının mimarları kürtler mi olacak?
Ha sahi,Saddamın asılmasına onay veren ABD,niçin başka bir kuklası olan Abdullah Öcalan'ın asılmasına karşı?Onu da yeni senaryonun bir parçası olarak mı düşünüyorlar sizce?Ne dersiniz?
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Mazlum olanlar, ellerine iktidar geçince kendilerine zulmedenlerden çok daha zalim olabiliyor. Adalet arayanlar, işte o zaman adaleti unutabiliyor. Değerleri için savaşanlar, güce ulaşınca bu değerlere düşmanlarından daha büyük zarar verebiliyor, onları en az düşmanları kadar aşağılayabiliyor. Çıkarların, iktidarın, hırsın; inançlardan, değerlerden, adalet duygusundan çok daha belirleyici olduğuna dair nice örnekler gördük.
Kendilerini Allah yolunda şehadete adayanların, asıl hedeflerini nasıl şaşırdıklarını, küçücük hesapları için düşmanlarıyla nasıl işbirliği yaptıklarını, kendi kardeşlerine karşı zalimden daha zalim olabildiklerini, o düşmanla aynı safta nasıl savaşabildiklerini gördük. Suçladıkları diktatörlerin yolunda giden, tiranlaşan, azgınlaşan, barbarlaşanların kime ne vereceklerini, nasıl adalet dağıtacaklarını sanıyorsunuz?
Bugün Irak'ta, iktidarı ellerine geçirenler Saddam'dan daha acımasız, daha zalim, daha diktacı, daha adalet ve insanlık sevgisinden yoksun değil mi?
İnsanın şunu söyleyesi geliyor: “İyi ki size şimdiye kadar iktidar verilmemiş. Saddam'dan daha çok kan dökecekmişsiniz!” Demeyelim mi bunu?
Saddam'dan daha çok katliam yapmadılar mı? Daha çok insan öldürmediler mi? Daha acımasız ve barbar olmadılar mı? Daha küçük hesapların insanı olduklarını göstermediler mi? Sokak ortasında Müslüman kardeşlerini boğazlamadılar mı? İşgal güçlerinden daha onursuz cinayetlere imza atmadılar mı?
Hani Saddam din düşmanıydı, Amerika'nın piyonuydu? Siz neyin piyonusunuz? Siz din adına savaşmıyor muydunuz? Din ve adalet adına “cihad” etmiyor muydunuz? Şimdi din adına bunca zulmü, katliamı yapmıyor musunuz? Hani Allah için insanlara huzur, mutluluk verecektiniz? Adaleti tesis edip, ülkeyi herkes için yaşanabilir hale getirecektiniz?
Kapı kapı dolaşarak nisanları toplayıp, işkencelerle öldürüyorsunuz, evlerinden sürüyorsunuz, aileleri dağıtıyorsunuz, onlara Amerikan işgalinden daha vahim trajediler yaşatıyorsunuz? İçişleri Bakanlığı binasından yönetilen ölüm mangalarıyla binlerce insanı katletmediniz mi? Cesetlerinin sokaklara atmadınız mı?
İnsanlığa karşı işledikleri suçlardan insanlığın vicdanında mahkum olan Amerika, bir başkasını insanlık suçundan yargılayabilir mi? Ellerinde yüz binlerce insanın kanı olan bir cinayet şebekesi, hangi toplumun haklarını savunabilir? Ve sizin, onunla nasıl bir ortaklığınız olabilir? Kötülüğe daha büyük kötülükle, cinayete daha çok cinayetle, katliama daha acı katliamla, insanlık suçuna daha çirkin insanlık suçuyla karşılık veren hangi toplum iflah olur? Aynı suçlara ortak değil misiniz? Saddam on binlerce insanı öldürdü. Burada onu savunacak değiliz. Kötülük her zaman kötülüktür. Cezasını bulur, bulmalıdır da. Ama Irak'ta öldürülen 700 bine yakın insanın katili sadece Amerika mı? Siz! Saddam'ı asanlar! Siz kaç bin insan öldürdünüz? Ondan daha büyük ölüm yaşatmadınız bu ülkeye? Ondan ne farkınız kaldı?
Saddam'ı astınız, öldürmeye devam edeceksiniz? Bunun dinle, imanla, ahlakla, Müslüman olmakla ne ilgisi var? Asla! Hiçbir ilgisi yok. Bu yüreklerinizdeki intikam duygusunun kontrolden çıktığının, içinizdeki insan sevgisinin yok olduğunun, Allah için yaptığınız mücadelenin aslında dünyevi bir iktidar mücadelesi olduğunun, acımasızlıkta “kafir” diye nitelediklerinizden çok da farklı olmadığınızın kanıtı değil mi?
Ey İran, Saddam için ABD ile ne tür pazarlıklar yaptın! Ey Mukteda Sadr, acına hep inandık, üzüldük. Ama bu pazarlıkta ABD'ye neler tahahhüt ettin! Ey Abdülaziz El Hekim, Bedir Tugayları'nın ve ölüm mangalarının lideri, artık size nasıl saygı duyalım, nasıl inanalım? Suçladıklarınızla aranızda ne fark var? O sarıklarınızı, heybetli giysilerinizi çıkarınca geriye ne kalıyor?
Bu bir Saddam savunması değil. Bu, Irak'ta gücü eline geçirince işgal güçlerinden daha zalim olabilen Müslüman kimlikli herkese yönelik bir şikayettir. Bu, mezhep savaşından kaçınmak için çağrılar yapan birinin, bir zalime karşı savaşanların ondan daha zalim olabilmesinden duyduğu hayal kırıklığıdır! Bu, kirli bir iktidar savaşının, ilkesizliğin, değerden yoksunluğun, aç gözlülüğün ve bencilliğin bir dinin, sembollerinin, değerlerinin ve umutlarının üzerinden yürütülmesinden duyulan rahatsızlıktır.
İ.Karagül yazdı: "..mezhep savaşından kaçınmak
için çağrılar yapan birinin, bir zalime karşı savaşanların ondan daha
zalim olabilmesinden duyduğu hayal kırıklığıdır! Bu, kirli bir iktidar
savaşının, ilkesizliğin, değerden yoksunluğun, aç gözlülüğün ve
bencilliğin bir dinin, sembollerinin, değerlerinin ve umutlarının
üzerinden yürütülmesinden duyulan rahatsızlıktır." Bravo İbrahim Beye.Yazdığı yazılardan en güzeli bu olmuş.Umarım kendisini müslüman olarak niteleyen herkes bu çirkin olaylardan ibret alır da yüzünü yalnızca Allaha döner ve insanları da mezhebine meşrebine değil,yalnızca Kurana teslim olmaya çağırır ve kendisi de iyi bir Kuran müslümanı olmaya yemin eder vesselam..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
ben mevzuyla alakalı iki noktaya temas etmek istiyorum:
birincisi avrupa birliği denen haçlı kulübü hatırlarsanız birliğe türkiyenin katılabilmesi için idamın kaldırılması gerektiğini söylediler.bizimkilerde hay hay deyip kaldırdı ve o gün bugündür imralıdaki haini besleyip duruyoruz.
şimdi ise aynı birliğin ülkeleri bu ırakın içişleri.o bunu hak etmişti diyor bu ne yaman çelişki.
ikincisi de saddam 148 şiinin haksız yere öldürülmesinden sorumlu olduğu için asıldı.mahkemenin resmi kararı böyle.peki apo 30 bin kişinin ölümünden sorumlu değil mi*
burada asıl can alıcı nokta şu:mahkeme süresince halepçe katliamı hiç gündeme getirilmedi yani halepçe yüzünden saddam suçlanmadı.şiileri öldürdüğü için astık denildi.böylece amerika kürtlere yönelecek sunni arap öfkesini şiilere yöneltip bir daha kıyamete kadar bir araya gelmelerini önleyecek.
aynı şeyi yıllar önce amerika ,kimyasalları iran üzerinde değil kürtler üzerinde kullanacaksın dedi saddama .böylece ebediyen kürtler ırak devletiyle barışmayacaklardı.
saddamın tam da bayram günü asılmasının mesajı da gayet açık:ey islam dünyası ben sizin en kutsal gününüzde içinizden kim olursa olsun istediğimi asar istediğimi keserim bana hiçbiriniz karşı koyamaz mesajı.
saddamı gerçekten ıraklılar yargılayıp assalardı gam yemezdik ama ipler amerikanın elinde olunca iş tam bir onursuzluk.
sunniler bu davada tam haklı değiller:çünkü bu adam haksız yere masum şiiyi,kürtü,türkmeni asarken nerdeydiniz?
şiilerde haksızlar:onurlu bir ıraklı olsalardı önce işgale karşı savaşır sonra kendi güçleriyle saddamı asarlardı.onlar da kürtler gibi sırtlarını sam amcalarına dayayıp birşey olduklarını zannediyorlar.bir de utanmadan saddam asılırken mukteda diye bağırmışlar,ulan onu astıran mukteda mı amerika mı*amerika diye bağırsan daha isabetli olurdu.
insan bu kepazelikleri görünce kurtuluş savaşında can vermiş büyüklerimizin,atatürk ve silah arkadaşlarının değerini daha iyi anlıyor.
saygılar
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
şiilerde haksızlar:onurlu bir ıraklı olsalardı önce işgale karşı savaşır sonra kendi güçleriyle saddamı asarlardı.onlar da kürtler gibi sırtlarını sam amcalarına dayayıp birşey olduklarını zannediyorlar
ebu turab hocam yorumun için Allah razı olsun.Aydınlandım genel olarak.Yalnız alıntıladığım yorumunla ilgili şöyle bir şey söylenemez mi ,diye bir fikir alışverişinde bulunmak isterim
direnmeyişi onursuzlukla ilintilemek çok da doğru gelmedi bana.Şiiler saddam döneminde yoğun bir baskı altındaydılar (kürtler gibi ) bu baskıdan düşman eliyle kurtulmayı düşünmüş olabilirler.Yani stratejik tercih.Aynı şeyin kürtler için de geçerli olduğunu sanıyorum.Kürtler de şiiler de bunun tarihi bir fırsat olduğunu düşündüler sanırım.Pek haksız da sayılmazlar.Amerika Irak'a girmeseydi ne kürtler ne de şiiler şu anda olduğundan daha iyi durumda olamayacaklardı.
direnmeyişi onursuzlukla ilintilemek çok da doğru gelmedi bana.Şiiler saddam döneminde yoğun bir baskı altındaydılar (kürtler gibi ) bu baskıdan düşman eliyle kurtulmayı düşünmüş olabilirler.Yani stratejik tercih.Aynı şeyin kürtler için de geçerli olduğunu sanıyorum.Kürtler de şiiler de bunun tarihi bir fırsat olduğunu düşündüler sanırım.Pek haksız da sayılmazlar.Amerika Irak'a girmeseydi ne kürtler ne de şiiler şu anda olduğundan daha iyi durumda olamayacaklardı.
olaya bir de bu yönüyle bakmakta fayda var.
s.a
Allah cümlemizden razı olsun azrail(dördüncü melek),
ırakla ilgili her haber bana istiklal harbimizi hatırlatır.yazdıkların psikolojik olarak düşünürsek şiileri ve kürtleri haklı gösterebilir ama en nihayetinde onurlu bir eylem değildir işgalciyle işbirliği yapmak.çünkü onun bıçağı bir gün mutlaka işbirlikçiye de dönecektir.
kurtuluş savaşında kuvvayı miliyeyi kuranlar arasında anadolu alevilerinin önde gelenleri de vardı,şiilerde vardı.osmanlının bunca kahrını çektik şimdi fırsat yakaladık,ingilizlerin yanında olalım demediler.
ne ilginçtir ki ingilizler ırakı 1900lerde işgal ettiklerinde bütün şii ulema osmanlının yanında kafire karşı cihad ilan ederken sunniler ingilizin yanında yer aldılar .onlarda ırakın idaresini sunnilere bıraktılar.
aynı şeyi suriyede fransızlar yaptı.nusayriler kendileriyle işbirliği yaptığı için idareyi azınlık olmalarına rağmen onlara bıraktılar.
mustafa kemalde osmanlı zihniyetine karşı bir insandı ama önce işgalciyi kovdu sonra hesaplaştı.yani işgali fırsat olarak değerlendirdiğimizde bizim istiklal harbimizinde anlamsız olduğu düşüncesi ortaya çıkar ki bu çok yanlış bence.
senin fikrine de saygılıyım ama şii ve kürtleri kesinlikle bu konuda mazur göremem.işgal işgaldir.vatanını seven her vatansever daha önce mağdurda olsa önce kafiri uzaklaştırır sonrasında zaten Allah ona yardım eder ve hesabını kimden soracaksa ondan sormanın yolunu bulur.
ayrıca şahsen barzani ve talabani aşiretlerinin dışında hiçbir ıraklının saddam döneminden daha iyi durumda olduklarına kesinlikle inanmıyorum.
her gün en az ikiyüz kişi kuzey güney,çarzı pazar herhangi bir yerde ölüyor.kimsenin can güvenliği yok.tam bir kaos.saddam zamanından daha iyiler demek çok tartışmalı bence.orada yaşamadan bunun kararını objektif olarak verebileceğimize inanmıyorum.
saygılar
not:azrail espirisine kızmadın inşallah
__________________ "sadece iki şey sonsuzdur evren ve insan ahmaklığı..
ilkinden o kadar da emin değilim." (albert einstein)
Bu forum da en çok ilgili yazı asan yanılmıyorsam sensin.Bir çift lafımda sana olacak.
Mevcut "Kur'an yeter"fikrinle sözde ezilen "İslam Dünyasının" Herhangi bir beldesinde olsan örneğin Filistin,Lübnan,Irak,Afganistan.Desenki:"Allah'ın Kitabı bize yeter"alacağın tepki ne olur?
En hafifinden "Sapık"en şiddetlisi "Mürteddir o halde.."
Sevgili kardeşim, bu durum bizim gerçeğimiz iken,neden Yahudiyi ve Hıritiyanı aşağılayıp sözde "Mazlum"diye diğerlerini savunalım ki.
İsrailoğullarının Allahın arzında yaşam hakları yok mu?Onlarda Allah'ın imtihan için yarattığı kulları değil mi?
Arz'ı terk edemeyeceklerine göre sizce çözüm nedir?
Ben bizlerin bu topluluklara en azından nötr bakmamız gerektiği kanısndayım.
Alıntı yaptığınız gazetecilerin Kur'anla ciddi ilişkileri yok.Bu sebeple Hak çözüm üretemezler sadece ajitasyon yaparlar.
Fazla Amerikan ve Yahudi askeri öldü diye sevinmeyelim.Fazla insan ölmeden barış olsun diye dua edelim.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma