Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Şirk-i Ekber:Tasavvuf
M.Celal Özmen
Kınayanın
kınamasından korkmayan, tevhidi öğretme, şirki iptal etme azminde olan,
hiç tanımadığı ve hatta görmediği bir yabancının bile cehennemden
kurtulması için, hak olan tek ilahlı tek din İslam’ı öğretmeyi ve
öğretmeyi en mühim vazife bilen muvahhitlere selam olsun.
Senelerdir
okuduğum, tasavvuf terimi içeren dokümanlardan, enine boyuna araştırma
niteliği taşıyan kitaplara kadar nice bilirkişi raporları, ümmet
nezdindeki İslam’ın bünyesine bulaşan tasavvuf mikrobunu tespit
etmelerine rağmen, kendi dinlerine bulaştırmasalar dahi, ümmeti bu
şirkten sakındırma sadedinde hiçbir gayret göze çarpmamaktadır. Bu
bilirkişiler -tasavvufçuların şerri bulaşır korkusuyla- ondan kaçmayı
çare sanmışlardır. Hâlbuki tanıdığı bu mikroptan kaçmakla kendisini
kurtarsa bile uyarıcı olmamak ve safını belirginleştirmemek yüzünden
kendi neslini bile koruyamayacaklardır. Tâ ki apaçık tevhid safında yer
aldığını ilan edip, şirke savaş açana kadar.
Sırtımızı
yasladığımız dağ gibi ilahiyatçılar ordusu, küfrü tevil etmeyi
kendilerine meslek edinmişken, ağzına baktığımız muvahhidiler sus diyen
olmadan dilleri tutulmuşken, canının derdine düşmüş gariplere, elif
cüzü öğrenen hacı anneye, cami avlusunda ezan bekleyen aksakallı dedeye
merhamet eden bir âlim bekliyoruz. “O, cehennemliklerin inancıyla
ölmüş” denmesin diye çırpınan bir can bekliyoruz. Kendisini cehenneme
yakıştıramayan milyonlarca insana şu şirkten vazgeçin diyecek, cennetin
yolunu gösterecek bir muallim arıyoruz. Yok mu?
İslam
ümmetinin tevhidini şirke tahvil eden müşrikleri ilk rauntta nakavt
etmek gibi bir hayalimiz olmasa da küfrün ve şirkin karşısına çıkacak
cesaretimiz var elhamdülillah.
Tevhidi bilen âlimlerimizin çeşitli maslahatlarla, ağır devirde yol
aldığı ve -kendilerince- bazı mefsedetlerin def’i için geri geri
gittiği şu mâkus zaman dilimi şeytanın tam kapasite çalışmasına zemin
hazırlamıştır. Galiba âlimlerin sustuğu dönemde (… gün, ay ve yıllar
boyunca) şirk üzere ölenlerin hiç kıymeti yoktur!!
Şu
tasavvufun tevhide aykırı şirkini, Kur’an’a aykırı küfrünü, hülasa
İslam’a aykırı bir din olduğunu tespit etmiş olmalarına rağmen, onu
reddetmenin fazilet olduğunu kavrayamadıklarından mı, elini taşın
altına koyamayacak kadar kalem tutan elleri kıymetli olduğundan mı
nedir, bir türlü bu batılı reddedip, yalın İslam’ı savunamamışlardır.
İslam ümmetinin dağınıklığı her sahada olduğu gibi hakikatleri dile
getirenlerin ferdi gayretlerini yalnız bırakma sahasında da maalesef
yükselme yönündedir.
Bugün
bırakın dünyaya nizam vermeyi, evinin içine nizam veremeyecek kadar
aciz Müslümanların bu içler acısı durumunun sebebi, inancının
bünyesinde taşıdığı bulaşıcı mikroplardır. Bu mikropların hastalık
sebebi olduğunu söyleyemeyecek kadar mikroptan korkan tabipler bu
hastalıkla mücadele edemezler ve mücadele edilmeyen bu mikrop ümmetin
iflahını kesmiştir. Ümmet aklını başına almalı mikroptan korkan
tabipleri de, mikrop enjekte edenleri de terk etmelidir ki ebedi
hayatını hüsran etmesin.
Mikrobun varlığını biz nereden anlarız? Bize göre mikrop nedir?
Öncelikle
sağlıklı vücudun tanınması gerekir. İnançta sağlık sahih kaynağa
müstenid (dayalı) olmak anlamına gelir. İslam’ın kaynağı Kur’an’dır.
Bundan başka din adına bir inanç, Kur’an’da bulunmayan bir din
anlayışı, bir ibadet işittiğimizde, biliriz ki bu, mutlaka sahih
kaynağın muhalifi, düşmanı, bir mikroptur.
Bu
gün İslam ümmetinin dağınıklığı, vurdumduymazlığı, gamsız, gayesiz,
büyülenmiş gibi garip gidişatları, ne kan abdesti bozar mı ihtilafından
ne şerbetle abdest alınıp alınmayacağından kaynaklanan mezhebî
ayrılıklar değildir. Toplumların müptelası olduğu israf düzeni,
hayâsızlığın teşviki ve yaygınlaşması mikrobundan da değildir. Bunların
hepsine zemin hazırlayan asıl sebep, gerçek âlimlerin suskun,
deccalların faal olmasıdır. Samimi Müslümanlara din diye mağara
hayatının gösterildiği, mücadele ruhunun köreltildiği güya dinî
toplantılarla ümmetin pasifize edilmiş ve ediliyor olmasıdır.
Tasavvuf bunun neresinde sorusunun tam yeridir.
Önce kısa bir tanışma uygun olur sanırım.
Etini
sütünü kuzu kuzu teslim etmeyen Müslümanları koyunlaştırma mesleğinin
adı tasavvuftur. Hatta saf koyunların saf yünlerini de kullanmak,
tasavvuf teriminin sırrına kadem basmaktır. Bu sırra kadem basan
Hıristiyan’ı, Yahudi’si, Mecusi’si, Emperyalisti, Kapitalisti,
Komünisti ve her kimisi varsa, elini ayağını öptüre öptüre, camiye
hapsedilmeyi reddeden Müslüman’ı dergâha hapsetmiştir.
Dergâh mı? Tezgâh mı?
Bu
dergâhlardan geçen veya orada kalan Müslümanların, İslamî bilgisi
artmalı, din kardeşine sevgisi artmalı, dünyanın birçok yerinde ve
burnunun dibinde katledilen Müslümanlar için sancısı, çare arayışı
artmalı diye dört gözle bekleşirken bir de ne görelim! Milyonlarca bay
mürit –tasavvufî telkinatlar gereği- şeyhinin kerametlerini ezber
etmede; öyle ya hâfız (!) olacak ümmete kıraat edecek ki sevap kazana!
Tıpkı
okusun da adam olsun, memlekete fenni tekniği getirsin diye Avrupa’ya
gönderilen soytarıların, Şekspir bozması tiyatrocu olup, Avrupa’nın
modasından ve hayâsızlığından başka işe yarar hiçbir şey getirmedikleri
ve Osmanlıyı yıkacak yönetimlerin başını çektikleri gibi, bu tasavvuf
zadeler de hem o zaman hem bu zaman avamın dinini ineğe tapanların
dinine çevirmişlerdir.. Allah’tan başka kutsal tertemiz bir inek de
olsa koyun postunda oturan adam da olsa, şirk inancının objesi
olduğundan teşbihte hata yoktur.
İslam
dininin insanlar nezdinde tahrif olmasının birinci amili tasavvuftur.
İslam la hiçbir alakası olmayan inançlar önce tasavvufta yerini bulmuş,
sonra tasavvufa İslam kisvesi giydirilmiştir.
Tarihi
gelişim safhalarını tek tek ele almak bu risalenin boyutunu aşar, fakat
özetle belirtmek istediğimiz bir nokta var ki, toplumların İslam’ı
kabul etmeleri, birden bire bütün eski inançlarını terk ederek
olmamıştır. Hinduizm’in, Şamanizm’in öğretileri, nesilden nesile hikâye
edilmiş ve bir türlü kökü kazınamamıştır. Bu inançlardan İslam’a
bulaşan ölülerin ruhlarının diriler arasına geleceği, o ruhu memnun
etme gereği sayılabilir. Bunun yanı sıra bu dinlerin temelini oluşturan
felsefî yaklaşımlar İslam’ı anlamada etkili olmuştur ve Rasûlullah
(sallallahu aleyhi ve sellem) ın öğretisi, eski inançlarla birleşerek,
insanların kalplerinde sapma göstermiştir.
Çok
tanrılı Mısır ve Yunan mitolojisinden etkilenmeler de din anlayışının
bozulmasında çok etkili olmuştur. Büyük ilahın yardımcısı, küçük
ilahlar olabileceği, dünyada olan biten işlerin bir tek ilah tarafından
yapılmayıp yardımcıları olması gerektiği inancı da bir yerlerden
İslam’a sızmıştır. Sızmıştır kelimesi haddi zatında pek iyimser
kalmakta, zira hem Hıristiyanların, hem Yahudilerin hem bütün
putperestlerin çanına ot tıkayan İslam dininin ne çok düşmanı
olabileceği göz önünde bulundurulunca, kasten İslam’ı tahrif etme
gayretlerinin varlığı daha kolay anlaşılacaktır. Bu gayret Müslüman
olduğunu iddia eden münafıklar tarafından içerden devam ettiği gibi
dışarıdan da sınırsız destek bulmuştur. Bu gün bile müsteşrikler, (gûyâ
İslam’ı araştıran, batılı kâfirler) İslam’ı karalamak için ellerinden
geleni yaparken, tasavvufu övmekte, ayrılıkları, İslam’ı tahrif etme
faaliyetlerini teşvik etmekte, her türlü bölücü unsuru,
değerlendirmektedirler. Vesselam..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|