Hasan öktem'e cevaplarım neden her zaman siliniyor...
Benim yukarıdaki yazıda ifade ettiğim şeyleri okumuşsunuz ama ifadelerimin içini benim ifade ettiğimden farklı yorumlamışsınız kendi yazımı eklemeler yaparak yeniden çözümlüyorum…
1-Hz.Aişe'nin evlendiği yaşla ilgili 9 yaşından 17 yaşına kadar farklı görüşler var. 6 yaş genellikle nişanlanma olarak kabul ediliyor.Farklı rivayetlerden kaynaklanıyor.Yaş meselesinin rivayet farklılıkları için aşağıya alıntıladığım makale okunabilir. (Allah’u alem)
2-50-80-400-700 yıl öncesinden değil 1400 sene öncesinden bahsedilen bir hadis olduğundan yorum yapmak zor. Kızlarla küçük yaşta evlilik konusu o toplumun örfünde maruf olan ve yadırganmayan bir husus olabilir.Her durum kendi şartları içinde değerlendirmek lazım buda çok zor hatta imkansızdır.Fakat yaptığım araştırmalardan da bir not düşmeden edemeyeceğim:Evlendiğinde olgun bir yaşta olduğu ve o toplumda küçük çocukların evlendirilmesinin örf ve adetlerde sıkıntı olmadığı.
a-)Peygamberimizin dedesi Abdulmuttalib’in erken yaşlarda Hâle binti Üheyb ile evlenmiş,
b-)Peygamberimizin annesi Âmine ile babası Abdullah’ı da bu yaşlardayken evlendirdiği, hatta her iki evliliğin aynı ortamda gerçekleştiğini,
:bu sebeple peygamberimizin ile amcası Hz. Hamza arasında yaş farkının neredeyse aynı olduğu bilinmektedir. .(Allah’u alem)
Efendimiz döneminde de küçük evliliklerin yadırganmadığı ile ilgilide bakılabileceğini okuduğum birkaç kitapta öneriyorlar.İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe,.Ben kitaba ulaşamadım.
3-Kaldı ki bu, sadece kız çocuklarıyla ilgili bir mesele değildir; o günkü uygulamalara bakıldığında erkek çocukların da erken yaşlarda evlendirildiği anlaşılmaktadır. Mesela Amr ibn Âs ile oğlu Hz. Abdullah’ın arasındaki yaş farkı, sadece on ikidir ki bu durumda Hz. Amr, dokuz veya on yaşındayken evlenmiş olmalıdır.Bu bilgilerden hareketle diyebiliriz ki Âişe Vâlidemiz, dokuz yaşındayken evlenmiş olsa bile ortada garipsenecek bir durum yoktur. Şayet böyle bir husus söz konusu olmuş olsaydı, Zeyneb Vâlidemiz’le izdivacında fırtına koparmak isteyenlerle, Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde ve hiç olmadık yerde Âişe Vâlidemiz’e iftira atanların, onlar açısından önem arz eden böyle bir meseleyi dillerine dolamamaları düşünülemezdi. Sonuç nasıl olursa olsun sadece başlı başına bu bilgi bile, Âişe Vâlidemiz’in evliliği konusunda olumsuz herhangi bir durumun olmadığını ispat için yeterli bir güce sahiptir. .(reşit haylamaz)
5.Efendimiz’e bir de sıhriyet yönüyle yakın olabilme düşüncesiyle Hz. Ömer, aradaki yaş farkına rağmen Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’le evlenmiş ve o günkü toplum tarafından bu evlilik asla yadırganmamıştır.
3-Belki şu olabilir 9 yaşı bize göre çocukluk yaşı olabilir.o ülke şartlarına göre değerlendirilebilir. Düşmanları bile bu konuda Hz.Peygamber'i eleştirdiklerine dair bilgi yok. Hz.Aişe'nin de bir şikayeti yok.Ayrı bir konuda şudur ki daha dün denebilecek zamana kadar bu konu gündeme hiç gelmemiştir makale tarihlerinden ve siyer kitaplarından (ya da kendi okuduğum siyer kitaplarında denk gelmedim)bu anlaşılabilir. (Allah’u alem)
3-Hz.Peygamber'in Hz. Aişe ile küçük yaşta evlenmesi bizim için sünnet değildir, örnek te değildir. Bu, o toplumun ve Hz.Peygamberin özel durumunun gereği kabul edilmeli ve genelleştirilmemelidir.Modern Hadis tanımları bu konuda devreye giriyor.
Örnek verecek olursak.Efendimiz çatal-kaşık ile yemek yememiştir.Bizimde sünnete uymak için öyle yememiz gerekir gibi bir yanlışa düşersek hata ederiz.
Yada Efendimizin “ümmetimi zora sokmuş olmayacak olsaydım,her namazda dişlerini misvaklamalarını isterdim” Şimdi bu sünnet farklı algılanmakta ve “arak” ağacının dallarından yapılan bir türlü fırçadır.Halbu ki amaç dişlerin temizlenmesidir.O günkü şartlarda araç ağacının dalları uygunsa bugünde onun yerine fırça kullanılmaktadır.Kaldı ki misvak bir ağaç değil fırçalamak anlamına gelir.
Bir başka örnek Allah rasülünün giyim kuşamı da değerlendirilebilir.Onun öyle giyinmesinde mutlaka bir sebep aramak meburiyetindeyiz.Aksi halde tüm ümmetin aynı giyinmesi gerekir.Bölge kışın ortalarında 40 derece sıcaklığa sahip olduğu için sıcaklıktan korunmak için farklı giyinilebilir.Hele başını örtmek adeta bir zorunluluktur.Özel durumlar sünnetin içine giremeyeceğini düşünüyorum.
Ya da bir ayeti şartlara göre değerlendirirsek “Ey insanlar! Onlara (müşriklere) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın.”(enfal; 60) Avamca bir tefsir yapacak olursak bu günün kuvvetleri savaş atları değildir.Bugünkü atlar ;tanklar,füzeler,uçaklar silahlardır.Hiç kimse bugün bunlara karşı atlarla hazırlanalım veya çağın silahları bize göre değildir diyemez.
Aksi halde ayetinde hadislerinde ruhundan ve amacından uzaklaşmış oluruz.
(Allah’u alem)
4-Bahsettiğiniz ayeti kerime ile bu evlilik yaşı arasında bir çelişki olduğunu düşünmüyorum.Benim o ayetti farklı okumalarımda yorumlamalarım ve tefsirler sonucu ulaştığım yorumlar hep bu yönde oldu. (Allah’u alem)
Bahsettiğiniz ayetin özellikle yetimlerle ilgili olması şunu gösteriyor olmalı : Yetimler kendi başlarına yeterli olacak yaşa gelinceye kadar böyle yapın, başlarının çaresine bakacak duruma geldiklerinde de ki bu da evlilik olgunluğudur, bütün hak ve sorumluluklarına kendilerine tevdi edin demektir. Yetim olmayanların durumu ise farklıdır. Onların lehine ya da aleyhine olacak durumları onlar adına tam olarak belirleyip karar verebilecek anne-babası vardır. Şu halde Hz. Âişe'nin 9 yaşlarında olması, tamamen onun lehine bir evlilik olan bu kararı ebeveyninin vermesine mani değildir.(Allahu a'lem)
Yada Bahis konusu olan ayetin mal kullanımı ile ilgili olduğu yani tabiri caizse kârını-zararını bilme açısından kişinin kendine yeterli bir aklî olgunluk seviyesini kastettiği düşünülebilir. Evlilik işinde ise mesele daha çok ana-babanın bu konudaki yönlerdirmelire bağlı denebilir. Özellikle "veli"nin bu konudaki yetkileri malumdur.Ayetle hadisin birbiri içinde çelişkili görünmesi zorlama durum gibi geliyor. (Allah’u alem)
5-Hz.Aişe de evlendiğinde bu rüşde, yani, iyiyi kötüyü, faydalıyı, zararlıyı ayırabilecek olgunluğa erişmiş olabilir.Çok zeki ve nadir bir fıtrat olduğuna dair bilgiler siyer kitaplarında mevcuttur.Sonraki hayatı dine hizmetide bunu gösteriyor.Çünkü Hadis rivayet etiği yılları dönemlere göre hadis şerhlerinde açıklanmış oradan bakılabilir. (Allah’u alem)
6-O yaşta yapılan evliliğin hikmetleri hakkında da çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. (Allah’u alem)
7-Çağa göre değerlendirildiğinde şu sonuçlar ortaya çıkabilir.Araplarda iklimin de etkisiyle ozellikle et gibi bol proteinle beslenilen bir zamanda kizlar 7-8 yasinda hayiz olmaya baslarlardi ve o duruma gelmis kizlarin evermekte acele edilmesi de bir Peygamber nasihatidir. Demek ki yasa gelince ve evlilik sorumlulugunun da farkinda ise evlendirilebilir. Kaldi ki o donemde aileler cekirdek aile degildi. Yetim kizlar digerlerine nazaran sartlarin tesiriyle daha icine kapali, aklen daha gec olgunlasabilir de. Yani herkes kendi devrinin çocuğudur.(Allah’u alem)
8-Arap geleneğinde buluğ çağına ermiş bir kızın buluğ çağına erdiği yaştan sonrası yaşı olarak söylenir. Yani altı denmişse bu onaltı veya on sekizdir. Bu konuda yazılmış müstakil makaleler de var.Ayrı bir zeminde araştırılabilir tartışılabilir arkadaşım. (Allah’u alem)
9-Salincakta sallanmak çocukluk alameti değildir. Şimdilerde koca koca insanlar sallanıyor. (Allah’u alem)
10-Hz.Aişe’nin bir şeyden haberim yoktu demesi onun ona belki sürpriz yapılacağını çevresindeki insanların Efendimiz’e teslim edileceği alana götürürken şaşırması için söylenmemiş olabilir.Rivayeti Hz.Aişe kendi yapıyor kendi durumu bir takım ayrıntılarıyle birlikte anlatıyor.(Allah’u alem)
11-İddianızda belirttiğiniz Kuran dışı vahiyle ilgili Tr_alfanın bir yazısı vardı,okunabilir (Allah’u alem)
http://rapidshare.com/files/186983798/Kuran_d__305___351___3 05__vahiy.doc.html
Benimde bu konuda üç-beş söyleyeceğim şey var.
Kuran dışı vahiy meselesi içerisinde sünnet vahiymidir?sorusuna cevap arayalım.Vahiy bir şeyi gizlice bildirmek işaret etmek veya anlatmak demektir.Yani yüce Allah’ın Rasülüne bildirmek istediği herhangi bir şeyi,onun anlayabileceği bir şekilde bildirmektir.Bu durumun teferruatı insanlar açısından meçhuldur.Onun içinde insanların bir takım zorlamalarla vahyin mahiyetini ortaya koymaya çalışmaları oldukça anlamsızdır.Ama şu açıkça ifade edilebilir ki Allah,Rasulüne bildirmek istediği hususu dilediği şekilde kesin olarak bildirir.Vahy Cebrail aracılığıyla olduğu gibi olmaksızında nazil olmuştur.Rüya yoluylada vahiy aldığıda ve bunları hayatına geçirdiği siyer kitaplarında mevcuttur.Birde Allah rasulüne melek tarafından okunarak verilen vahiy vardır ki buna okunan vahiy ya da Kur’an diyoruz.
Bir diğer acıdan vahiy; Kurani vahiy (vahy-i metluv)Kurani olmayan yani kelam olmadan işaretle efendimiz’e duyuruluan vahiydir ki buna kudsi hadisler denmektedir ve Allah’ın ilhamı ile Rasullulahın kalbine nakşedilen vahiy olarak sınıflandilabilir ki buna da vahyi gayri metluv denmektedir.Allah rasülünn ifadesine göre Kendisine Kur’an verildiği gibi,Kur’anla birlikte benzeride verilmiştir(Ebu Davud ve İbni Mace)
Yine nisa suresi 113 ayette ona kitap ve hikmet verildiği açıkça belirtilmektedir.Bu Ayetteki Hikmet kavramının sünnet olduğu yani Allah rasülünün ayetleri kavrama ve bunları hakkıyla anlayıp yaşamak olduğu İslam alimleri tarafından açıklanmıştır.Durum böyle olunca Kur’ani vahiyden başka vahiy indirilmemiştir demek oldukça yavan kalır.Zira Allah rasülü’nin namazı tüm ayrıntılarıyla kılması bu tür vahyin açık ifadesidir.Kuran’ın dizilişi ayet ve surelerin tertibi gibi bir çok konularda Efendimizin Kuran dışı vahiy aldığıda kesindir.Çünkü O hüküm koyarken asla kendi heva ve hevesine göre hareket etmezdi onun her emri her hükmü ilahi emirden kaynaklanıyordu.Bu ifadelerden kanaatimce günlük hayattan örneklendirmek güçtür.Çünkü bizler Allah ile rasulünün nasıl vahyettiğini veya nasıl ilham ettiğini bilemiyoruz.Tabiri yerindeyse aynı frekanslara giremiyoruz.Zira mesele ilahi bir durumdur.Pek çok hadislerde belirtildiği gibi Rasullullaha bir şey sorulduğunda O vahyi bekler ve bilmem derdi. Ancak her meselede de vahiy inmiyordu.Özetle ifade etmek gerekirse Kur’an yüce dinin temel hükümlerini açıklayan bir kitaptır.Bu temel kitapta ayrıntı ve tafsilata pek girmez temel ilkelerini verir.Bu ilkeleri ALlahn görevlendirdiği peygamber açar ve nasıl pratize edilmesi gerekirse öyle pratize eder.
Arkadaşım bu meseleyi açmam en az 5-6 saat yazmam demek o yüzden teferruata girmeden kısa bırakıyorum.
Son olarak şu da denilebilir ki.
Her şey bir kenara,hadis rivayetinin naklinde hata olabilir? Bir de bunu düşünmekte fayda var. Ya rivayeti güzel yorumlarsınız. Ya da rivayeti kurtaracağım diye peygamberimi altı yaşında bir çocukla evlendi diye lanse edebiliriz.
Yok evlenmedi diye bir yorum yapmakta zor
Evlendi demekte zor.
Temkinli olmakta fayda var.Bu tür dini tartışmalarda gördüm ki egosu yüce daglar kadar aşkın karşındakinin fikirlerini aşağılayan “Bırak Allah aşkına ya gibi” tavırlar sergileyen kişilerle muhabbet etmedim (ettim de ama içim rahat etmediğinden).Burada Dengeyi korumak çok önemli..
Bu konuyla ilgili makaleler
Ömer Rıza Doğrul'un Asr-ı Saadet isimli kitabının ilgili yeri ile
İzmir Dokuz Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. üyesi Prof.Rıza Savaş'ın bir makalesinde
Bünyamin Erul, "Hz.Aişe Kaç Yaşında Evlendi?", İslami Araştırmalar, c. 19, sayı 4.
Mehmet Azimli, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı Tartışmalarında Savunmacı Tarihçiliğin Çıkmazı", İslami, Araştırmalar, c. 16, sayı: 1
Suzan Yıldırım, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı Etrafındaki Tartışmalar", İslam Dergisi sayı: 4, 2004.
Rıza Savaş, "Hz.Aişe'nin Evlilik Yaşı ile İlgili Farklı Bir Yaklaşım", D.E.Ü.İlahiyat F. Dergisi, Sayı: 9, 1995.
Mustafa Fayda, Hz.Aişe maddesi, DİA, 2/201.
Yaş ile ilgili rivayet farklılıkları
Reşit Haylamaz beyin makalesi.Peki, gerçekte durum nedir? Yaş tespiti konusunda yukarıdaki bilgiler tek alternatif midir? Bu soruların cevabını alabilmek için elbette o günlerin kapısını aralamak ve aralanan bu kapılardan girerek meseleyi, deliller üzerinden tetkik etmek gerekmektedir. Dilerseniz, ulaşılan delillerin bize ne ifade ettiğine birlikte bakalım:
1. Risâletin ilk günlerinde Müslüman olanların isimleri sıralanırken, ablası Esmâ Vâlidemiz’le birlikte Âişe Vâlidemiz’in adı da zikredilmektedir. Dikkat çekici olan bu zikrin, Hz. Osmân, Zübeyr ibn Avvâm, Abdurrahmân ibn Avf, Sa’d ibn Ebî Vakkâs, Talha ibn Ubeydullah, Ebû Ubeyde ibn Cerrâh ve Erkam ibn Ebi’l-Erkam gibi ‘Sâbikûn-u Evvelûn’ tabir edilen en öndekilerin hemen arkasından; Abdullah ibn Mes’ûd, Ca’fer ibn Ebî Tâlib, Abdullah ibn Cahş, Ebû Huzeyfe, Suhayb ibn Sinân, Ammâr ibn Yâsir ve Habbâb ibn Erett gibi isimlerden de önce gerçekleşiyor olmasıdır.7 Demek ki Âişe Vâlidemiz, o gün küçük de olsa ‘irade’ beyanında bulunabilecek bir çağda ve ilk Müslümanlar arasında yer alabilecek bir durumdadır. Söz konusu bilgilerde ondan bahsedilirken, ‘O gün o küçüktü.’ şeklinde bir kaydın konulmuş olması, bu manayı ayrıca teyit etmektedir.8
2. Ablası Esmâ Vâlidemiz’in konumu da bu kanaati güçlendirmektedir; zira onun, on beş yaşında iken Müslüman olduğu bilinmektedir.9 Bilinen bir gerçek de onun, 595 yılında dünyaya gelmiş olduğudur.10 Bütün bunlar, risâletin ilk yılı olan 610 tarihini göstermektedir. Demek ki Âişe Vâlidemiz, yaşı küçük olmasına rağmen 610 yılında Müslüman olmuştur. Bunun için o gün onun, en azından beş, altı veya yedi yaşlarında olması gerekir ki, on üç yıllık Mekke hayatıyla en az yedi aylık11 Medine günleri de bu tarihe ilave edildiğinde onun, Allah Resûlü ile evlendiği gün –risâletten beş yıl önce dünyaya gelmiş olma ihtimalini esas alacak olursak- en azından on sekiz yaşında olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
3. Mekke günleriyle ilgili olarak Âişe Vâlidemiz, \"Ben Mekke’de oyun oynayan bir kız iken Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e, ‘Doğrusu, onların asıl buluşma zamanları, kıyamet saatidir; Kıyamet saatinin dehşeti ise, tarif edilemeyecek kadar müthiş ve ne acıdır!’ (Kamer sûresi, 46) ayeti nâzil oldu.\"12 bilgisini vermektedir ki bu bilgi, onun yaşıyla ilgili olarak bize farklı kapılar aralamaktadır. Şöyle ki:
4. Söz konusu ayet, Kamer sûresinin 46. ayetidir ve bütün halinde nâzil olan bu sûrenin, İbn Erkam’ın evinde iken ve bi’setin dördüncü (614),13 sekizinci (618) veya dokuzuncu (619)14 yılında indiğine dair farklı rivayetler vardır. Özellikle ayın ikiye yarılma hadisesini ve o gün buna olan ihtiyacı nazara alan bazı âlimler, söz konusu tarihin 614 olması gerektiği üzerinde durmuşlardır ki bu tarih esas alındığında Hz. Âişe Vâlidemiz, ya henüz dünyaya gelmemiş veya yeni doğmuş demektir. 618 veya 619 tarihi esas alındığında da durum pek değişmemektedir. Zira bu durumda o, henüz dört veya beş yaşında demektir ki her iki yaş da, söz konusu hadiseyi kavrayıp yıllar sonra da aktarabilecek bir olgunluğu ifade etmemektedir. Bu durumda ise o, en yakın ihtimalle risâletin başladığı günlerde dünyaya gelmiş olmalıdır.
Burada dikkat çeken başka bir husus da, o günü anlatırken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, \"Oyun oynayan bir kız çocuğu idim.\" şeklindeki beyanıdır. Kendisini ifade ederken kullandığı ‘kız çocuğu’ kelimesinin karşılığı olan ‘câriye’ lafzı, ergenlik çağına geçişi ifade etmekte ve o dönemler için kullanılmaktadır. Arap şairlerinden İbn Yerâ, bu yaşlardaki birisini kastederek maksadını şu şekilde ifade etmektedir: \"Sekiz yaşına geldiğinde artık o, benim için bir câriye değil; Utbe veya Muâviye’ye nikahlayabileceğim gelin adayımdır.\" Bazı bilginler bu kelimenin, on bir yaşın üzerindeki kız çocukları için kullanıldığını ifade etmektedir.
Kamer sûresinin indiği tarih olarak 614 yılını esas alacak olursak, Âişe Vâlidemiz’in risâletten en az sekiz yıl önce doğmuş olduğu ortaya çıkar ki bu tarih 606 yılına tekabül etmektedir. Bu ise, evlendiği gün onun on yedi yaşında olduğunu ifade eder. Sûrenin indiği tarih olarak 618 yılını kabul ettiğimizde ise onun, 610 yılında dünyaya gelmiş olma ihtimalini ortaya koyar ki bir yönüyle bu, evlendiği gün Âişe Vâlidemiz’in on dört yaşında olduğu sonucunu doğururken diğer taraftan onun, risâletten dört yıl sonra dünyaya gelmiş olamayacağını ispat eder.
Bu bilgilerle birinci maddede ifade edilenleri yan yana getirdiğimizde, Âişe Vâlidemiz’in 606 yılında dünyaya geldiği ve on yedi veya on yedi buçuk yaşında iken de evlendiği sonucuna ulaşmamız mümkün olmaktadır.
3. Âişe Vâlidemiz’in Mekke yıllarıyla ilgili olarak anlattığı bazı hatıralar da bunu destekler mahiyettedir. Mesela:
a) Risâletten kırk yıl önce gerçekleşen ve tarih belirlemede bir kıstas olarak kabul gören Fil hadisesinden geriye kalan iki kişiyi Mekke’de dilenirken gördüğünü söylemesi;
b) Mekke’nin en sıkıntılı günlerinde Allah Resûlü’nün sabah-akşam kendi evlerine geldiğini ve bu sıkıntılara dayanamayan babası Hz. Ebû Bekir’in de Habeşistan’a hicret teşebbüsünde bulunduğunu detaylarıyla birlikte anlatması;
c) İlk defa namazın ikişer rekat farz kılındığını, mukim olanlar için daha sonraları onun dört rekata çıkarıldığını, ancak sefer durumlarında yine iki rekat olarak bırakıldığını ifade etmesi;
d) \"Biz İsâf ve Nâile’yi, Kâbe’de cürüm işlemiş ve bu sebeple Allah’ın kendilerini taş haline getirdiği Cürhümlü bir adamla kadın olarak duyup dururduk.\"20 gibi ifadelerle ilk günlerle ilgili nakillerde bulunması gibi daha pek çok hâtırat, daha ilk günlerden itibaren onun, gelişmeleri takip edebilecek bir çağda olduğunu ifade etmektedir.
4. Efendimiz’le izdivacı söz konusu olduğu günlerde Âişe Vâlidemiz’in, Mut’im ibn Adiyy’in oğlu Cübeyr ile sözlü oluşu da bu kanaati güçlendirmektedir. Burada ayrıca dikkat çeken husus, söz konusu teklifin, Havle binti Hakîm gibi aile dışından birisi tarafından gündeme getirilmiş olmasıdır. Açıkça bu onun, o gün evlilik çağına gelmiş ve evlendirilebilecek genç bir kız olduğunu ifade etmektedir.
Söz konusu ‘sözlülük hali’nin, İbn Adiyy ailesi tarafından ve oğullarının anlayışı değişir gerekçesiyle feshedildiği de bilinen bir gerçektir.21 Burada akla, İbn Adiyy ailesinin, oğullarının anlayışını değiştireceklerinden endişe ettikleri Ebû Bekir ailesiyle böyle bir akdi niye ve ne zaman yaptıkları sorusu gelmektedir. Bunun en makul cevabı söz konusu akdin, ya risâletten önce veya İslâm’ın açıktan tebliğinin başlamadığı dönemde gerçekleşmiş olduğu şeklindedir ki her iki durumda da onun, bi’setin dördüncü yılında dünyaya gelmiş olma ihtimali söz konusu olamaz; hatta bu, sanıldığından da erken yıllarda dünyaya gelmiş olabileceğini düşündürmektedir.
Bu kararın, açıktan tebliğin başlandığı dönemde alınmış olma ihtimali nazara alınacak olursa bu tarihin, İbn Erkam’ın evinden çıkış günleri olan 613-614 yıllarını ifade ettiği görülecektir ki bu, sözlendiği dönem itibariyle onun henüz dünyaya gelmediğini kabullenmek demektir. Bu durumda, söz konusu akitten bahsetmenin de imkânı yoktur. Öyleyse bu sözün bozulduğu tarihlerde onun, en azından yedi veya sekiz yaşında olduğunu kabullenmemiz gerekir ki bu da onun, takriben 605 tarihinde dünyaya gelmiş olduğunu göstermektedir.23
5. Mevzuya ışık tutması bakımından Âişe Vâlidemiz’le diğer kardeşlerinin arasındaki yaş farkı da dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh)’ın altı çocuğu vardır; bunlardan Hz. Esmâ ve Hz. Abdullah, Kuteyle binti Ümeys’ten; Hz. Âişe Vâlidemiz’le Hz. Abdurrahman, Ümmü Rûmân (r.anha)’dan; Muhammed, Esmâ binti Ümeys’ten ve Ümmü Gülsüm de Habîbe binti Hârice’den dünyaya gelmiştir. Bu durumda Esmâ Vâlidemiz’le Hz. Abdullah; Abdurrahmân ile de Âişe Vâlidemiz anabir kardeşlerdir ve bu her iki anabir kardeşlerin arasındaki yaş farkları konumuza ışık tutacak mahiyettedir; şöyle ki:
a) Hz. Ebû Bekir’in ilk kızı olan Esmâ Vâlidemiz, hicretten yirmi yedi yıl önce 595 tarihinde dünyaya gelmiştir.24 Allah Resûlü’nün hicreti esnasında Zübeyr ibn Avvâm ile evli ve o gün altı aylık hamiledir. Bir diğer ifadeyle o gün yirmi yedi yaşındadır.25 Üç ay sonra Medine’ye hicret ederken Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getirecektir. Yetmiş üç yılında ve yüz yaşındayken, hatta dişleri bile dökülmemiş halde vefat etmiştir.
Âişe Annemiz ile ablası Esmâ Vâlidemiz’in arasındaki yaş farkı ondur.26 Buna göre (595+ 10=605) Âişe Vâlidemiz’in doğumunun 605; hicretteki yaşının da (27-10=17) olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Evlilik hicretten yedi ay sonra27 gerçekleştiğine göre demek ki, bu sıralarda Âişe Vâlidemiz’in yaşı, on yedi\'yi aşmış, on sekiz yaşına yaklaşmış demektir. Bedir’in hemen akabindeki Şevvâl ayında evlendiği bilgisini esas aldığımızda ise onun, evlendiği gün on sekiz yaşını aşıp on dokuza adım attığını kabullenmemiz gerekmektedir.
b) Burada dikkat çeken bir diğer husus da, Âişe Vâlidemiz’in anabir kardeşi olan Hz. Abdurrahman ile arasındaki yaş farkıdır. Bilindiği gibi Hz. Abdurrahman, Hz. Ebû Bekir’in büyük oğludur ve ancak Hudeybiye’den sonra Müslüman olacaktır. Bedir’de, babasıyla karşılaşmamaya özen gösteren de odur ve o gün Abdurrahman, yirmi yaşındadır.28 Buna göre o, 604 yılında doğmuş olmalıdır. Kardeşler arası yaş farkının genelde bir veya iki olduğu bir toplumda, ağabeyi 604 yılında dünyaya gelen bir kardeşin 614 yılında doğması ve tabii olarak iki kardeşin arasında on yaş gibi bir farkın meydana gelmiş olma ihtimali çok zayıftır ve bunu destekleyen herhangi bir delil de bulunmamaktadır.
6. Âişe Vâlidemiz’in vefat tarihi konusunda gelen rivayetler de bu kanaati güçlendirmektedir. Zira onun vefat ettiği yıl ve o günkü yaşıyla ilgili olarak hicrî 55, 56, 57, 58 veya 59;29 yaşıyla alakalı olarak da altmış beş, altmış altı, altmış yedi veya yetmiş dört30 gibi farklı tarih ve rakamdan bahsedilmektedir. Bu ise, doğum tarihinde olduğu gibi onun vefat tarihiyle ilgili de kesin bir kabulün olmadığını göstermektedir.
Özellikle 58. yılında ve 74 yaşında iken vefat ettiğini ifade eden rivayette, onun vefat ettiği günün çarşamba olduğu, vefat tarihinin, Ramazan ayının on yedinci gecesine denk geldiği, vasiyeti üzerine Vitir namazından sonra Cennetü’l-Bakî’ye geceleyin defnedildiği, yine vasiyeti gereği namazını, Hz. Ebû Hüreyre’nin kıldırdığı, mezarına da, ablası Hz. Esmâ’nın iki oğlu Abdullah ile Urve, kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kâsım ve Abdullah ile diğer kardeşi Abdurrahman’ın oğlu Abdullah gibi isimlerin indirdiği gibi detayların bulunması,31 diğerlerine nispetle bu bilginin daha güçlü olduğu izlenimi vermektedir. Öyleyse bu tarihi esas alarak bir hesaplama yapacak olursak onun, Efendimiz’in irtihalinden sonra kırk sekiz yıl daha yaşadığını (48+10=58+13=71+3=74) görmekteyiz ki bu hesaba göre o, risâletten üç yıl önce dünyaya gelmiş demektir.
Bu durumda evlendiği gün onun, (74–48=26–9=17+7 ay) on yedi yılını yedi ay geçtiği anlaşılmaktadır. Yukarıdaki bilgilere ilave olarak, erkek çocukların bile yoldan geri çevrildiği Uhud günü onun da cephede oluşu,32 ilmî meselelerdeki derinliği, İfk Hadisesi karşısında ortaya koymuş olduğu olgun tavır ve beyanları, Fâtıma Vâlidemiz’le arasındaki yaş farkı, hicret ve sonrasında yaşanan gelişmelere detaylarıyla birlikte vukûfiyeti, Medine’ye intikal ettikten sonra evlilik işinin, bizzat babası Hz. Ebû Bekir’in gündeme getirmesiyle ve mehir takdirinden sonra gerçekleşmiş olması,33 model bir şahsiyet olarak Efendimiz’in toplum önündeki rehberlik konumu, peygamberlik hassasiyeti ve baba şefkati, gelen ayetlerde evlilik yaşıyla ilgili olarak rüşd şartının getirilmiş olması,34 onun yaşı ve evliliğiyle ilgili rivayetlerin farklılık arz etmesi yönüyle kesinlik ifade etmiyor oluşu,35 o günkü yaşını ifade ederken bizzat Âişe Vâlidemiz’in, şüphe ifade eden \"altı veya yedi\" tabirini kullanması, o günün toplumlarında doğum ve ölüm tarihlerinin bugünkü kadar net tespit edilmiyor oluşu gibi bilgiler üzerinde de durulabilir. Ancak netice değişmemekte ve bunların hepsi, onun risâletten önce dünyaya geldiği, on dört veya on beş yaşlarındayken nişanlandığı ve on yedi veya on sekiz yaşlarındayken de Allah Resûlü (s.a.s.) ile evlendiği şeklindeki kanaati kuvvetlendirmektedir.
Bu durumda bize, nişanlandığında 6 veya 7, evlendiğinde ise 9 yaşlarında olduğu şeklindeki rivayetleri, ‘O görünümde birisi idim.’ manasına hamledip te’lif etmek düşecektir.36 Hz. Âişe Annemiz’in, fizikî durumu itibariyle zayıf bir bünyeye sahip olduğu bilgisi de bu yorumu güçlendirmektedir. Zira o, fizikî şartlardan çabuk etkilenen ve yaşıtlarına göre kendini daha küçük gösteren bir beden taşıyordu; Medine’ye hicret sırasında hastalanması,37 annesi tarafından özel ilgi gösterilerek iyileştirilmeye çalışılması,38 Benî Mustalık Gazvesi dönüşünde, içinde sanılarak hevdecinin deve üzerine yerleştirilmesi ve bu sırada onun hevdeç içinde olup olmadığının bile anlaşılamamış olması39 gibi hadiseler de bu durumu desteklemektedir.
|