Yazanlarda |
|
elmuh Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 435
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran’da şekilsel ibadet var mıdır, yok mudur tartışmasına girmeden önce yine Kuran’ın kendisine başvuralım bakalım neler göreceğiz:
Fetih 29. Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır.
Burada yüzdeki nişan mecaz anlamda yorumlanmaya müsait olmakla birlikte, bu mecaz anlam secde’nin uygulanışı ile doğrudan bağlantılıdır. Alnın yere konulmasına atıf yapmaktadır.
Bu arada bir kavramın altını çizmek gerekiyor:
Bir sözde mecaz anlam arandığında karinesine bakılmalıdır. Karine olmadan her şeye kendi keyfimize göre mecaz demek kelimeleri yerinden kaydırmakla eş anlamlıdır.
İsra 107: De ki: "İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar.”
Bu ayet son derece açık bir şekilde, kendilerine daha önce ilim verilmiş olan bir toplumun Kuran’a nasıl saygıyla teslim olduğunu gösteren bir işarettir. O kadar ki, o topluluk, Kuran’ı kendileri tarafından bilinen secde hareketiyle karşılamaktadır. Çeneleri yere gelecek şekilde secde etmektedirler. Burada anlatılanın, o topluluğun o günkü davranışı olduğunu akıldan çıkartmamak gerektiğidir. Yoksa her Kuran duyduğunda hemen yüz üstü secde et anlamında bir ayet değildir.
Secdenin anlamı sadece şekli bir davranış olarak mı algılanmalı ? Tabii ki hayır. Nasıl ki bir takım hareketlerimiz vardır ve bunların bir anlamı vardır, örneğin elini belli bir biçimde kaldırmanın selam anlamına gelmesi gibi, secdenin de bir anlamı vardır.
Secde teslim olmaktır ve bunun beden diliyle ifadesidir.
İnsanlar (ve hatta hayvanlar) düşünce ve duygularının çok az bir kısmını kelimelerle ifade ederler. Kelimelerdeki anlam, ses tonuyla, bakışlarla, vücudun çeşitli organlarının aldığı pozisyonlarla bütünleşerek karşı tarafa aktarılmaktadır. Beden zihinsel mesaja uyumlu işaretler vermektedir. Öte yandan bunun tersi de doğrudur. Yani bedeninizi kasıtlı olarak belirli pozisyonlara soktuğunuzda kendi duygu, düşünce ve yetenekleriniz, eyleminiz ona göre değişebilmektedir.
Secde durumu, insan vücudunun en savunmasız en teslim olmuş pozisyonudur. Başınızı eğmiş, yere bakmaktasınız. Zihin bilinçaltı olarak veya bilinçli olarak bu durumu algılamakta ve buna uygun ruhsal durumu yaratmaktadır. Secde pozisyonu teslimiyetinize katkıda bulunmaktadır ve sadece İslam dininde değil diğer dinlerde de birbirine yakın diyebileceğimiz şekillerde secde hareketi vardır. Secde şekli bir anlatım aracı olarak kullanılmıştır.
Fussilet 37: Gece, gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir. Eğer Allah'a tapıyorsanız, güneşe ve aya secde etmeyin; onları yaratan Allah'a secde edin.
Vahiy kendisini anlayacak bir topluma indi. O toplumun diliyle, o toplumun sahip olduğu paradigma göz önüne alınarak inmiştir, ancak inişiyle birlikte mevcut kavramların bir kısmını değiştirmiştir. Örneğin putlar aracılığı ile Allah’a inanmak yerine, şirksiz bir Allah inancı getirmiştir. Yukarıdaki ayette görmüş olduğumuz gibi secde’nin anlamını da değiştirerek içeriğini Allaha teslimiyet olarak doldurmuştur.
Secde de diğer beden diliyle yapılan ibadetler, yöneliş biçimleri de Allah tarafından kabul gören ibadetlerdir. Yeter ki içeriği doğru olsun, sınırları Allahın sınırları olsun. Kuran bunun örnekleriyle doludur, birkaçını bir kez daha hatırlatalım:
Bakara 125: Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"
Hac 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.
Ali İmran 43: "Ey Meryem, Rabbinin huzurunda saygıyla el bağla. Secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et."
Ali İmran 113: Ama hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece sâatlerinde ayakta durup Allâh'ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır.
Meryem 58: İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.
Furkan 64: Geceyi Rab’lerine secde ve kıyam ile, ibadetle geçirirler.
Maide 55: Sizin veliniz, ancak Allâh, Elçisi ve namazlarını kılan, zekâtlarını veren, rükû'a varan mü'minlerdir.
Kuran’dan görüldüğü gibi, secde, rüku, kıyam bunların hepsi kabul gören farklı ibadet biçimleridir. Birlikte uygulanabileceği gibi, farklı farklı ibadetler olarak ta uygulanabilir. Örneğin Kıyam edip Allaha yönelebilirsiniz, örneğin rüku edip Allaha yönelebilirsiniz, örneğin secde edip Allaha yönelebilirsiniz. Bunların hepsini bir arada yapıp yine Allaha yönelebilirsiniz. Yeter ki içlerini doğru dolduralım. İçeriğinin doğru yerine getirilip getirilmediği tartışmaya açık olmakla beraber, İslam alemi bu üç ibadet şeklini salat ederken birlikte kullanmıştır. Ancak bu salat’ı kıyam, rüku secde ile yerine getirmenin yanlış olduğu anlamına gelmez. Bu yöndeki yorumlar, dinin içeriğini yavaş yavaş boşaltma olarak algılanmalıdır.
Meryem 58: İşte bunlar, Allah'ın kendilerine nimet lütfettiği peygamberlerdendir: Âdem'in soyundan, Nûh'la birlikte taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail'in soyundan, kılavuzluk edip seçtiğimiz kimselerden. Kendilerine Rahman'ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdelere kapanırlardı.
İçeriği Allaha yönelme olduğu halde, bu hareketleri medeniyetsizlik, beyinsizlik, cahillik olarak görmek ise ancak “cehl” kavramı ile açıklanabilir. Allaha karşı büyüklük taslamaktır, gurur ile diklenmektir. Sonu hüsrandır.
Furkan 60: Onlara, "Rahman'a secde edin" dendiğinde şöyle derler: "Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?" Ve bu söz onların nefretini artırdı.
Secde 15: Bizim ayetlerimize o kimseler inanır ki, onlarla kendilerine öğüt verildiğinde, secdelere kapanırlar ve hiç böbürlenmeyerek Rablerine hamt ile tespih ederler.
Kalem 42-43: Baldırın çıplak kalacağı, secdelere çağrılacakları gün, onu da yapamayacaklar. Gözleri yere eğilmiş, benliklerini zillet kaplamıştır. Onlar, sapasağlam oldukları zaman da secde etmeye çağrılıyorlardı.
Allah bizi Kalem 42-43’ün muhatabı olmaktan korusun
Secde’nin içerik olarak teslimiyet anlamını kazandığını yukarıda belirtmiştik. Bu anlamından hareketle Kuran’da mecazi anlamda kullanıldığı yerlerde vardır. Örneğin:
Rad 15: Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah'a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam
Sad 73: Meleklerin hepsi secde ettiler.….
Burada bahsedilen insanların dışındaki varlıklar için yere kapaklanma biçimindeki bir secdeyi anlamak olanaksızdır. Gölgelerden bahsedilerek insan secdesine çağrışım yapılmıştır. Açıktır ki buradaki secde mecaz anlamında kullanılmaktadır. Toplumun buradaki secdeden anlayacağı Allah’a teslimiyettir.
Kıyam ve Rüku’dan bahsetmeyeceğim. Yukarıdaki mantıkla anlaşılacağını umuyorum.
Birkaç ayet daha:
Tevbe 112: Tevbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten men'edenler ve Allâh'ın sınırlarını koruyanlar... İşte o mü'minleri müjdele
Hac 77: Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz.
Necm 62: Haydi Allah'a secde edin ve kulluk edin!
Ben anladıklarımı Kuran bütünlüğü içinde ortaya koydum. Dinin bir tarafında insan bir tarafında Allah var. Allah’ı ve insanı, Allah-insan ilişkisini anlamanın yolu vahye teslimiyetten geçiyor. Bu ilişkiye anlam verirken insan denilen varlığı, yaşadığı ortamı da iyi tanımak doğru anlamlandırmak gerekiyor. Bunun yolu yaratılıştan bize verileni, fıtratımızı tanımaktan geçiyor. Nefsimizi ve yaşadığımız evrenle ilişkimizi doğru kavramaktan geçiyor. Allah akledebilme becerisi vermiş, zan ve hevadan uzak duralım ki kurtuluşa erelim.
Sad 29 : Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
__________________ O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
|
Yukarı dön |
|
|
muvahhit Ayrıldı
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam..Elmuh bende secde ve bağlantısı yapılan için yazayım..
Yaşar Nuri Öztürk mealinden başlayayım ankebut 67.ayet 67 Görmediler mi
ki, çevrelerinde insanlar çarpılıp götürülürken Harem'i güven içinde
tuttuk. Hâlâ bâtıla inanıp Allah''ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? Abdulbaki Gölpınarlı 67. Görmezler
mi ki etraflarındaki insanlar, birbirlerini öldürüp dururken biz
Harem'i, emin ettik; hala mı batıla inanırlar da Allah'ın nimetine
nankörlük ederler? Ali Bulaç Meali Görmediler mi ki,
çevrelerinde insanlar kapılıp-yağma edilirken, biz Harem (Mekke'y)i
güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık? Yine de onlar, batıla inanıp Allah'ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar? Diyanet İşleri Meali Çevrelerinde
insanlar kapılıp götürülürken Bizim Mekke'yi güven içinde ve kutsal bir
yer kıldığımızı görmediler mi? Batıla inanıp Allah'ın nimetini inkar mı
ediyorlar? Edip Yüksel Meali Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, kutsal bölgeyi güvenli kıldık. Batıla inanıp ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar? Elmalılı Hamdi Yazır 67.
Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (öldürülürken, ya da esir
edilirken), bizim (Mekke'yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı
görmediler mi? Hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü
ediyorlar? Ömer Nasuhi Bilmen Ya görmediler mi ki,
Biz emniyete nâil bir harem yapmışızdır, halbuki, nâs onların
çevresinden zorla kapılmaktadır. Artık bâtıla mı imân ediyorlar ve
Allah'ın nîmetine mi nankörlükte bulunuyorlar? Muhammed Esed Görmezler mi ki
çevrelerindeki insanlar [korku ve ümitsizlik içinde] paniğe kapılmışken
[Bize inananlar için] güvenli bir sığınak oluşturmuşuz? Yoksa hâlâ geçersiz ve anlamsız şeylere inan[maya devam ed]ip Allah'ın nimetini inkar mı edecekler? Suat Yıldırım 67.Görmüyorlar mı ki etraflarında bulunan insanlara saldırılırken, can
güvenlikleri yokken,Biz Mekke'yi güvenli, emin bir belde yaptık.Hâlâ mı
batıla inanıp Allahın nimetlerini inkâr edecekler? [106,1-4; 28,57;
14,35; 90,1; 14,28] Süleyman Ateş Meali Görmediler
mi çevrelerinde insanlar kaçırılırken biz (kendi şehirleri Mekke'yi),
güvenli, dokunulmaz bir bölge yaptık? Hala batıla inanıp Allah'ın
ni'metine nankörlük mü ediyorlar? Şaban Piriş Meali Görmüyorlar mı ki,
etraflarındaki insanlar, birbirini boğazlarken, biz Hareme emniyet
verdik. Hala, batıla inanıp, Allahın nimetlerine nankörlük mü
edecekler? Ümit Şimşek Meali 67. Çevrelerindeki
insanlar birbirini kapıp götürürken Mekke'yi hürmetli ve güvenli bir
belde yaptığımızı onlar görmedi mi? Yoksa onlar Allah'ın nimetlerine
nankörlük edip de bâtıla mı inanıyorlar?
secde ve rukuyu şekilsel ve içsel yönelme olarak anlamayıp sadece içsel yönelme kabul ettiğimizde Ankebut 67 ye ters düşmekteyiz..oranın bir kutsallığı bir korunmuşluğu var..Edip Yüksel ve Muhammed Esed dahi çevirilerde kutsiyet kavramını belirtmişlerdir. sağlıcakla
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Güven içinde ve emniyetli olan yer, kız çocukların diri diri gömüldüğü, Peygamber ve ashabının eziyete duçar edildiği, yurtlarından sürüldüğü yer midir ? ( EK: Bu soruya ilişkin cevabım için bakınız. 05.03.2008 )
Bekke neresidir ?
Secdeler neden Kabe istikametinde yapılmaktadır ?
Maide,90 ayetinde anlatılan şeyler, kendisinden sonra açıklanmış olabilir mi ?
Artık, Allah'ın "bekke" dediğine Mekke diyen hiç bir çevirmene inanmayıp, bu hususa has olmak üzere kendilerinden huzuru İlahi'de davacı olacağım her çevirmenin çevirisine güvenemediğimden Mealler'de yazan her hususa "acaba" diye yaklaşıyorum.
Öbür başlıkta da belirttiğim gibi, Fahruddin Er Razi ve Ebu Müslim'in Kuran'ın hiç bir lafzının ne kıble değişikliğine ne de Peygamberimizin yöneldiği herhangi bir kıbleye delalaet etmediğini itiraf etmelerine rağmen hala rivayetler sebebi ile bu ayetleri böyle anlamlandırdıklarını, çağdaşlarımızın da onların izinden gittiğini gördüğüm için, bundan böyle Allah için okuduğum her şeye "acaba" diye yaklaşacağım.
Rabbimizin, yerlerde ve göklerde olan her şeyi bildiği, Allah'ın her şeyi bildiği hususunda tam bir eminlik içerisinde, Rabbimizin kelimeleri ile gerçeği ortaya çıkaracağına tam olarak inanıyor, tam olarak secde ediyorum.
Her iman sahibini Maide,90 ve sonrasını, sıralama ve önceki ayetlerle olan ilişki bakımından dikkatli olmaya çağırıyorum.
Ve tekrar soruyorum:
Kabe istikametine doğru yapılan secdenin delili nedir ?
Allah bizi dosdoğru yoluna eriştirsin.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
elmuh Uzman Uye
Katılma Tarihi: 07 eylul 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 435
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Ali Kardeşim,
Peki salatımızda nereye dönmemizi öneriyorsun. Senin dediğin yöne döndüğümüzde orası kutsal olur anlamına mı gelecek ? Sanırım hayır diyeceksin. Peki bir başkası kalkıp siz Ali'nin dediği yöne dönüyosunuz, Ali Aksoy'un ne kutsiyeti var diye sorsa, ne cevap vereceksiniz.
Kaldıki Kuran'da herhangi bir yönün kutsal olduğu belirtilmemiştir. Tarihi verileri doğru kabul ederseniz insanlar kıble ile ilgili ayetlerden Kabe'ye dönmeleri gerektiği sonucunu çıkartmışlardır. Ben tarihi verilere inanmıyorum deme hakkına da sahipsiniz. Elinizde belki ters istikamette veriler de olabilir. Ancak yine aynı Allah Doğununda Batınında rabbi olduğunu bildirmiştir. Kabeye dönmenin bir kutsiyeti yoktur. Bu yön müslümanlar için ortak bir sembol'dür. Davranış olarak kendilerini diğer kitap ehlinden ayırdetmek için kullanılan bir yöntemdir. Kendilerini diğerlerinden şekilsel olarak ayırdetmenin bir yoludur, farklı olma bilincine yardımcı olan bir yöntemdir.
Salatını yerine getirirken kabeye yalvaranı gördüysen haklısın. Ancak doğrusunun salata duran kişinin Allah'a yönelmesi gerektiğini biliyoruz değil mi? Biz burada hanif dini tartışıyoruz, diğerlerinin yaptığı yanlışlara düşmemeliyiz. Sonuçta ben salatımı istediğim yöne dönerek yaparım dersen o da senin tercihindir. Ama sırf farklı olmak için çaba göstermemiz, veya böyle bir görüntü vermemiz anlamsız. Hakkımızda yeteri kadar önyargı oluşturulmuşken asli konularla uğraşmamız gerekmiyor mu ?
Muhabbetle.
__________________ O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
|
Yukarı dön |
|
|
dost1 Admin Group
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aleykum Selam! Değerli Aliaksoy Kardeşim!
aliaksoy Yazdı:
Selam;
"...
Ve tekrar soruyorum:
Kabe istikametine doğru yapılan secdenin delili nedir ?
Allah bizi dosdoğru yoluna eriştirsin.
Muhabbetlerimle..."
|
|
|
Kıble sözcüğü, karşısında bulunmak, açıkça görmek anlamındaki "kabel" kökünden türemiş bir sözcüktür.
Tüm evren ibadethane, her yön Allah'ın yönüdür. Nereye dönülürse dönülsün O'nun zatı oradadır. O, her yerde yapılan kulluktan haberdardır.
Bakara;115:"Ve Lillahil meşriku vel mağribü feeynema tüvellu fesemme vechullah innAllahe Vasi’un ‘Aliym" Maşrik/doğu/ doğma yeri de mağrib /batı, batma yeri de Allah’ındır . O halde nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır. Muhakkak ki Allah Vasi’dir/varlığı sürekli genişletip büyütendir/kuşatandır, Aliym’dir/en iyi bilendir.
Bu ayet dinin özünü anlatmaktadır. Önemli olan belli bir yöne dönmek değil gönülden Allah'a yönelmektir. Gönüller Allah'a yönelik olduktan sonra nereye dönülürse dönülsün sakıncası yoktur. Gönül Allah'a yönelik olmadıktan sonra bedence kıbleye yönelmiş olmanın hiç bir yararı yoktur.
Bakara;177:"Leysel birra en tüvellu vücuheküm kıbelel meşrikı vel mağribi ve lakinnel birra men amene billahi vel yevmil ahıri vel Melaiketi vel Kitabi ven Nebîyyiyn ve atelmale alâ hubbihı zevil kurba vel yetama vel mesakiyne vebnes sebiyli ves sailiyne ve fiyrrikab ve ekamessalate ve atezzekate vel mufune bi ahdihim iza ahedu vas Sabiriyne fiyl be'sai ved darrai ve hıynel be's ülaikelleziyne sadeku ve ülaike hümül müttekun" Vechlerinizi maşrik ve mağrib yönüne döndürmeniz birr/hakiki iyilik değildir. Fakat birr , Allah’a, ahir gün’e, melaike’ye, Kitab’a ve Nebîler’e iman eden; onun muhabbeti üzere malı akrabaya, yetimlere, miskinlere, yolda kalmışlara, isteyenlere ve kölelere veren; salatı ikame eden ve zekatı veren; ahidleştiğinde ahdini tam yerine getirenler, sıkıntı/fakirlik, hastalık durumlarında, savaşta/öfkenin şiddetlendiği anda sabredenlerdir. İşte sadık olanlar/doğru olanlar/özü sözü bir olanlar bunlardır. Ve işte korunanlar da bunlardır.
Peygamber Efendimiz Mekke'de iken toplumun diğer bireyleri gibi Kabe'ye yönelerek ibadet yapmıştır. Hicret ile Birlikte Medine'ye gelince, orada toplumun çoğunluğunu oluşturan Kitap Ehli Yahudilerin kıblesi olan Beyt'ül Makdis'e yönelerek salatını ikame etmeye başlamıştır. Yahudilerin olumsuz tavır ve dedikodularından rahatsızlık duymaya başlarken de Bakara Suresinin 142-150 ayetleri vahyedilmiştir.
Bakara;148:"Ve liküllin vichetün huve müvelliyha festebikul hayrat eyne ma tekûnu ye'ti bikümullahu cemiy’a innAllahe alâ külli şey'in Kadiyr" Herkesin bir vichesi /yönü/ tarafı vardır, ona döner. O halde hayratta/iyi işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi cem’ eder/biraraya getirir. Şüphesiz ki Allah herşeye Kadiyr’dir/gücü yetendir.
Bakara;149:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram* ve innehu lelHakku min Rabbike, ve mAllahu biğafilin amma ta'melun" Nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına çevir. Bu elbette Rabbinden bir Hak’dır/gerçektir. Allah amellerinizden gafil değildir.
Bakara;150:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram ve haysü ma küntüm fevellu vücuheküm şatrehu, li ella yeküne linnasi aleyküm huccetün, illelleziyne zalemu minhüm fela tahşevhüm vahşevniy ve liütimme nı'metiy aleyküm ve lealleküm tehtedun" Her nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına döndür. Nerede olursanız olun, vechlerinizi O’nun tarafına çevirin ki, insanların sizin aleyhinize bir hücceti/delili olmasın. Ancak onlardan zulm işleyenler başka. O halde onlardan korkup çekinmeyin, benden korkup çekinin; ki sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım ve umulur ki ideal olana hidayet olunursunuz.
Her toplum, kutsal saydığı yöne mabed yapmıştır.
Semavi ve diğer tüm dinlerde ibadet yapılırken belli bir yöne dönüş vardır.Bu dinlerin mensupları da kutsal saydıkları yöne bir mabed yaparak bu yönlerin kutsallıklarını güçlendirmişlerdir. Yapılan bu mabedler, doğu,batı,kuzey,güney gibi ana yönlerle ilişkilendirildiği gibi dünyanın her yerinden buralara yönelinmesi sonucu kendileri de bir yön olmuşlardır.
Mayalar, ibadetlerinde güneşe doğru yönelirler.
Sabiiler,Işık Kralınınve Işık Aleminin mekanı olduğuna ve nurla kaplı bulunduğuna inandıkları için Kuzeye yönelirler.
Maniistler, Kainatın en yüksek ve gök kubbenin orta kısmı kabul ettikleri Kuzey Kutbuna yönelirler.
Harraniler, güney kutbuna yönelirler.
Hindular, birçok ilahları olduğundan mitolojik tanrılarının yaşadığına inandıkları farklı farklı yönlere yönelirler. Sabah -akşam ise sadece Güneşe yönelirler.
Yahudiler Kuduse doğru yönelirler.(Yahudilere göre:Kudus yönünü Mizra/Doğu yönü diye adlandırırlar.Kudus'teki Beyt'il Makdis'in yapılacağı yeri Davut Peygambere bizzat Allah'ın kendisinin gösterdiğine inanırlar 2. Samuel Bab:24 16-25 cümleler)
Hristiyanlar, ibadetlerini doğuya yönelerek yaparlar.(Hrıstiyanlara göre: İsa Mesih doğuda Beyt'e Lehanda doğümuştur. Onun doğüuşuna işaret eden yıldızlar doğuda görülmüştür. Ve İsa Peygamber tekrar doğudan gelecektir Matta,2/14,24/27)
Tevhid dininin esas temsilcisi,üç dinin atası sayılan İbrahim'dir. Esas itibariyle hepsi İslam olan Yahudiliğin,Hristiyanlığın,Müslümanlığın temsilcileri olan Peygamberler, hep İbrahim'in neslindendir.
Bu üç dinin Peygamberlerinin atasının Allah adına yaptığı mabed olan Kabe'nin Kıble olması en uygun olanıdır. Böylece Kabe bütün şirk izlerinden temizlenecek,tevhidin odağı haline gelecektir.
Kıbleye yönelmek, tevhid dinine yönelmenin bir sembolüdür. Kabe, tevhidin en büyük öncüsü olan Hazreti İbrahim tarafından yapılmış tevhid mabedidir.
Müslümanların tümden Kabe'ye yönelmeleri,birliklerinin, beraberliklerinin, dayanışmalarının simgesidir. "Vasat Ümmet" olmanın bir şartı da birlik, beraberlik ve dayanışmadır.
Kaynak:Hakkı Yılmaz(İşte Kuran)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyibilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Dost1;
Allah, İbrahim ve maiyetindekileri bizlere örnek gösterip, onların müşriklerden nasıl yüz çevirdiklerini, onlarla dostluk kurmadıklarını anlatırken, İbrahim'in babası için olan duasını "istisna" tutuyor. Bunu da babasına karşı verdiği bir sözün gereğini ifa için yaptığını anlatıyor.
Ben anlıyorum ki, Kuran istisnalar hususunda çok hassas. Neyin neyden istisna edileceğini daima açıklıyor. Yukarıda da bunun en enteresan örneklerinden birini verdim.
Şimdi siz, Mescid-i Haram'a, genel kabul görmüş anlamıyla Kabe'ye yönelişte "salat" istisnasının konmamış olmasını nasıl izah ediyorsunuz ?
Yani, nereden çıkarsak çıkalım Kabe'ye nasıl yöneleceğiz ? Nerede olursak olalım Kabe'ye nasıl yöneleceğiz ? Böyle müşkil bir durumun ortaya çıkmasından sa pekala, "nerede olursanız olun salatta yönünüzü Mescid-i harama döndürün" denebilirdi.
Allah hakkında -haşa- unutkanlık olamayacağını bildiğimize ve Kuran'da pek çok kez "salat" kelimesinin nasıl da kullanılır olduğunu gördüğümüze göre, bu işin hikmeti nedir ?
Razi ve diğerlerine bakılırsa, ümmet bu işi icma ile halletmiş...
Siz, icmayı bir delil olarak kabul ediyor musunuz ?
Meallerde bu ayetlerin içine parentez içinde de olsa "namazda" kelimesini yerleştirmek, Allah'ın kelimesini düzeltmek, Allah'a yerlerde ve göklerde bilmediği bir şeyi haber vermek, O'na din öğretmek değil midir ?
Sizin bahsettiğiniz "toplumsal nizam" meselesi başka... Biz, Kuran nazarında bu işin hakikatini araştırıyoruz.
Selam ve dua ile...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
dost1 Admin Group
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamun Aleykum! Değerli Aliaksoy Kardeşim!
"Siz, icmayı bir delil olarak kabul ediyor musunuz ?
İcma işi tamamen bir sanıdır.
Salatımda yönümü yazımda belirttiğim ayetlere dayanarak Mescidil Haram'a dönüyorum.
Allah Resulunun yönünü Mescidil Haram'a çevirdiği mescid halen daha "kıbleteyn Mescidi" olarak tarihe şahidlik etmektedir.
Meallerde bu ayetlerin içine parentez içinde de olsa "namazda" kelimesini yerleştirmek, Allah'ın kelimesini düzeltmek, Allah'a yerlerde ve göklerde bilmediği bir şeyi haber vermek, O'na din öğretmek değil midir ?
Zamirler dışında parentez kullanılmasını doğru bulmuyorum. Bu nedenle yazımda meal ile birlikte orijinalini de belirttim.
Sizin bahsettiğiniz "toplumsal nizam" meselesi başka... Biz, Kuran nazarında bu işin hakikatini araştırıyoruz.
Bakara;148:"Ve liküllin vichetün huve müvelliyha festebikul hayrat eyne ma tekûnu ye'ti bikümullahu cemiy’a innAllahe alâ külli şey'in Kadiyr" Herkesin bir vichesi /yönü/ tarafı vardır, ona döner. O halde hayratta/iyi işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi cem’ eder/biraraya getirir. Şüphesiz ki Allah herşeye Kadiyr’dir/gücü yetendir.
Bakara;149:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram* ve innehu lelHakku min Rabbike, ve mAllahu biğafilin amma ta'melun" Nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına çevir. Bu elbette Rabbinden bir Hak’dır/gerçektir. Allah amellerinizden gafil değildir.
Bakara;150:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram ve haysü ma küntüm fevellu vücuheküm şatrehu, li ella yeküne linnasi aleyküm huccetün, illelleziyne zalemu minhüm fela tahşevhüm vahşevniy ve liütimme nı'metiy aleyküm ve lealleküm tehtedun" Her nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına döndür. Nerede olursanız olun, vechlerinizi O’nun tarafına çevirin ki, insanların sizin aleyhinize bir hücceti/delili olmasın. Ancak onlardan zulm işleyenler başka. O halde onlardan korkup çekinmeyin, benden korkup çekinin; ki sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım ve umulur ki ideal olana hidayet olunursunuz.
Bu ayetleri delil olarak kabul etmediğinize göre...
Kur'an nezdindeki hakikati araştırma işinizde başarılar dilerim.
Bulamadığınızda ne olabilir diye sorsam ne dersiniz?
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
dost1 Yazdı:
Selamun Aleykum! Değerli Aliaksoy Kardeşim!
...
Salatımda yönümü yazımda belirttiğim ayetlere dayanarak Mescidil Haram'a dönüyorum. |
|
|
Aleyküm selam Dost1; Siz yüzünüzü salatınızda Mescid-i Haram'a dönüyorsunuz. Peki salatınız haricinde nereye dönüyorsunuz ? Ayette belirtilen husus tüm durumları ve kişileri kapsayıcı değil mi ?
Sizin icmayı bir delil olarak kabul etmediğinizi zaten tahmin edebiliyorum. Diyorum ki, atalarımız bu ayetlerin tüm kişileri ve durumları kapsadığını bilmişler, içine düştükleri çıkmazdan kurtulmak için de, bu ayetin sadece salatı kapsayacağı hususunda "İCMA" etmişler. Bu kabul edilebilir mi ?
dost1 Yazdı:
Allah Resulunun yönünü Mescidil Haram'a çevirdiği mescid halen daha "kıbleteyn Mescidi" olarak tarihe şahidlik etmektedir. |
|
|
Eğer Kıbleteyn mescidi tarihe şahitlik ediyorsa, ben size tarihe şahitlik eden başka bir şey daha göstereyim.
Bakınız aşağıdaki alıntıda bahsedilen şey nelere şahitlik ediyor:
xxx Yazdı:
Sual: Hacıların Hacer-i esvede el sürmeleri, ondan bir yarar beklemeleri, şefaat ummaları putun şefaati ile aynı değil mi? Şirk değil mi bunlar? Niye o taşı Kâbe�den sökmezler ki? CEVAP Canlıyı konuşturan ve bazılarına şefaat yetkisi veren Allahü teâlâ, hayvanları ve cansızları konuşturamaz mı? Onlara şefaat yetkisi veremez mi? Kur'an-ı kerimde de canlı-cansız her varlığın tesbih ettiği bildiriliyor. Fakat biz anlamıyoruz diye -hâşâ- Kur'an-ı kerimi mi inkâr etmek gerekir? Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Yedi kat gök ve yer ve bunların içindekiler, Allah�ı tesbih eder. Hiçbir varlık yok ki, Onu hamd ile tesbih etmesin. Fakat onların tesbihini anlayamazsınız!) [İsra 44]
(Gökte olanlar, yerdekiler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar, gerçekten Allah�ı hep tesbih ediyorlar.) [Nur 41]
(Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allahü teâlâyı tesbih etmektedir.) [Hadid 1]
Allahü teâlâ dilerse taş da konuşur, ağaç da konuşur, hayvan da konuşur.
Bütün mahlukat Allah�ı zikrediyor. Onlara zikir etme kuvvetini veren Allahü teâlâ onları konuşturamaz mı, onlara şefaat izni veremez mi?
Hacer-ül esved denilen taş, Cennetten gelmiştir. O taşı oraya Allahü teâlâ koydurdu. Hacer-i esvedi öpmek sünnettir. Hazret-i Ömer, tavaf ederken, Hacer-i esvede karşı, (Sen bir taşsın, bir şey yapamazsın! Ama Resulullah öptüğü için ona uyarak seni öpüyorum) dedi. Hazret-i Ali, bunu işitince, Resulullahın, (Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder) buyurduğunu ben işittim dedi. [Hazret-i Ömer, Hacer-ül Esvedin Cennetten geldiğini, o taşı öpmenin sünnet olduğunu, taşın şefaat edeceğini elbette biliyordu. Böyle söylemesi, Hazret-i Ali�nin o hadis-i şerifi nakletmesi ve dindeki bir hükmün vesika haline gelmesi içindi.]
Hacer-ül esvedle ilgili çok hadis-i şerif vardır. Bazıları şöyledir: (Hacer-ül esved, Cennet yakutlarındandır. Kıyamette, iki gözü ve bir dili olduğu halde getirilir. Tazim ve sıdk ile istilam edenin lehinde şahitlik eder. Riya ve alay ile istilam edenin de aleyhine şahitlik eder.) [Tirmizi]
(Hacer-ül esvedi hayırlı işlerinize şahit yapın. Çünkü o, kıyamette şefaati reddedilmeyen bir şefaatçidir. Dili ve iki dudağı olacak ve ona elini sürene şahitlik yapacaktır.) [Taberani]
(Resulullah, Hacer-ül esvedi istilâm ettiklerinde, onu öper ve yüzünü sürerdi.) [İbni Mace]
(Hacer-ül esved, kıyamette insanlara şefaat eder.) [İbni Hibban]
(Hacer-ül Esvede cahiliye zamanı adamlarının manevi pislikleri bulaşmasaydı, ona dokunup da iyi olmayan dertli kalmazdı.) [Beyheki]
(Kıyamette Hacer-ül esved huzura getirilir, onun fasih bir dili olduğu halde ve o, iman ile kendisine dokunanlara şehadet eder.) [Hâkim]
(Hacer-ül Esved kardan daha beyazdı, insanların günahları onu kararttı.) [Taberani]
|
|
|
Şimdi ben Kuran'da anlatılan Peygamberimize mi inanayım, yoksa tarihin şahitlik ettiğine mi ?
Allah'ın hakkında hiç bir delil indirmediği bir taşın bana şefaat edeceğine, Peygamberimizin de buna böylece inandığına, ona yüz yürüp, onu öptüğüne nasıl inanayım ?
Ben bu husustaki başka rivayetleri de okuyorum. Aynı kaynaklardan çıkan rivayetlerde deniyor ki, bu taş cennetten ilk indiğinde bembeyazdı. İnsanlar putlar için hayvan kesip akıttılar, asırlarca üzerine kan akıtıldığı için zaman içerisinde karardı, siyahlaştı... Dikkat ediniz, bunları -sözde- tarihin şahitleri söylüyor. Yani Peygamberim, Allah'tan başkası adına kesilen hayvanların kanları ile isyahlaşmış bir taştan medet umacak, onu öpecek, ona yüz sürecek, ashabına da bunu emredecek !
Bu taş da hala orada duruyor. Şimdi bu bana tarihten bir şahit midir ?
dost1 Yazdı:
Bakara;148:"Ve liküllin vichetün huve müvelliyha festebikul hayrat eyne ma tekûnu ye'ti bikümullahu cemiy�a innAllahe alâ külli şey'in Kadiyr" Herkesin bir vichesi /yönü/ tarafı vardır, ona döner. O halde hayratta/iyi işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi cem� eder/biraraya getirir. Şüphesiz ki Allah herşeye Kadiyr�dir/gücü yetendir.
Bakara;149:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram* ve innehu lelHakku min Rabbike, ve mAllahu biğafilin amma ta'melun" Nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına çevir. Bu elbette Rabbinden bir Hak�dır/gerçektir. Allah amellerinizden gafil değildir.
Bakara;150:" Ve min haysü haracte fevelli vecheke şatralMescidil Haram ve haysü ma küntüm fevellu vücuheküm şatrehu, li ella yeküne linnasi aleyküm huccetün, illelleziyne zalemu minhüm fela tahşevhüm vahşevniy ve liütimme nı'metiy aleyküm ve lealleküm tehtedun" Her nereden çıkarsan çık, vechini Mescid-i Haram/Saygın Mescid tarafına döndür. Nerede olursanız olun, vechlerinizi O�nun tarafına çevirin ki, insanların sizin aleyhinize bir hücceti/delili olmasın. Ancak onlardan zulm işleyenler başka. O halde onlardan korkup çekinmeyin, benden korkup çekinin; ki sizin üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım ve umulur ki ideal olana hidayet olunursunuz.
Bu ayetleri delil olarak kabul etmediğinize göre...
Kur'an nezdindeki hakikati araştırma işinizde başarılar dilerim.
Bulamadığınızda ne olabilir diye sorsam ne dersiniz? |
|
|
1) Bu ayetleri delil kabul etmesem delil edinip size sormam. Asıl bu ayetler benim delilimdir. Derim ki, bir insanın her nerede olursa olsun, yahut her nereden çıkarsa çıksın bir yön olarak Kabe istikametine dönmesi imkansızdır. Allah, hiç kimseye imkansızı teklif etmez. Şu halde, bu ayette dile getirilen Mescid-i Haram, atalarımın anladığı gibi "Kabe" olamaz. Ne olabilir ? İşte ben de bunu soruşturuyorum.
2) "Bulamadığınızda ne olabilir diye sorsam ne dersiniz?"
Bu kitapta insanlar için her manadan nice türlüsünü açıklayan Rahman, elbette daima kendine yönelenleri dosdoğru yoluna eriştirecektir.
Sevgili Dost1;
Ben şu siteye katılalı daha bir sene oldu. Bizlere, "Kuran yeter, türlü rivayetlere aldanıp dinde fırkalara ayrılmayın, Allah'ın hakkında bürhan indirmediği şeylere inanmayın, atalarımız çok zaman dedikleri ile hem Allah'a hem Peygamberimize İFTİRA etmiştir" diyenler sizler değilmiydiniz ?
Allah sizden Razı olsun ki, düştüğümüz bataktan çıkmamızda vesile oldunuz. Muhakkak ki, hidayet yalnız Allah'tandır. O, kimi dilerse onu hidayete kavuşturur.
Ben atalarımın Kuran'ı terkedip, rivayetleri delil edinerek sapıttığını gördükten sonra ve Allah'ın bu kitabın muttakiler için onları karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak bir rehber olduğu hususundaki apaçık ayetlerini okuduktan sonra nasıl gerisin geri döner de atalarımın uydurduğu şeylere, taktıkları isimlere inanırım ?
Geçmiş ümmetlerde insanları putlara inandıran şey, putlardan gördükleri bir faydamıydı, yoksa atalarından gördükleri inançmıydı ?
İnsan, çok sayıda kişinin, uzun zamandan beri yapmakta olduğu şeyleri doğru kabul etme eğilimindedir.
Gerçekten, elimize bir siyer yahut hadis kitabı alsak, yahut rivayetleri ballandıra ballandıra anlatan bir adam dinlesek, nerdeyse onun o sırada orada olduğuna inanacağız.
Dikkat edelim. Müşrikler ateist değillerdi. Şeytan, hak ile batılı karıştırarak pusu atıyor. Müşrikler, inandıkları şeyleri atalarından gördüklerini, bunları da kendilerine (atalarına) Allah'ın emrettiğini söylüyorlardı.
Batılın çokluğu sizi hayrete düşürmesin.
Muhtemeldir ki, onların da ilimde derinleşmiş alimleri, tarihi kanıtları, hikayeleri vs. vs. vardı. Zaten bunlar olmasa insanlar neden inansınlar ki ?
Bunlar (Tevatür), ne kadar yaldızlı olursa olsun, Hak Rabbimizdendir.
Allah'ın tanıklığı da en sağlam tanıklıktır.
Bunları sizin de aynı böyle iman ettiğinizi bilerek size söylüyorum. Beni yanlış anlamayın.
Fakat, siz bana şunu söylerseniz sizi can kulağıyla dinlerim.
Kardeşim, elbette ve elbette Allah'ın tanıklığı en sağlam tanıklıktır. Elbette ve elbette bu Kuran kendisine uyanları karanlıklardan aydınlıklara çıkarır. Fakat, sen Kuran'ı yanlış anlıyorsun. Yanlış anlamlandırma yapıyorsun. Bunların doğrusu şudur...
Fakat siz derseniz ki, ben kıbleteyn mescidine bakar, kıble değişikliğine hüküm veririm. Kıble de ancak salatta söz konusu olan bir şeydir. Ayette, her ne kadar "salat" istisnası yapılmasa da ben şundan şundan dolayı bunun sadece "salat" için söz konusu olacak bir kıble değişikliği olduğuna inanırım.
Eğer böyle diyorsanız, malesef katılamayacağım. O ayetin mealini herkesin okuyabildiği gibi ben de okuyorum. Hiç bir istisnanın koyulmamış olduğunu da görüyorum. Kuran'da başkaca bir ayetin, buna istisna getirmediğini de görüyorum.
Ve ben, Lut kavminden her bahsedişinde Allah'ın Lutun karısının azapta kalanlardan olduğunu nasıl titizlikle istisna ettiğini de görüyorum.
Ve ben, arapça bilmediğim halde Arapça bildiğini düşündüğüm iki tarihi kişiliğin (bir şeye şahitlik anlamında değil, ayetin yorumlanması anlamında), Kuran lafızlarının hiç birinin ne kıble değişikliğine, ne de Peygamberimizin yöneldiği kıblelerden herhangi birine delalet etmediğini İTİRAF ettiklerini, fakat Allah'ın kitabını bu şekilde okumalarına rağmen TEVATÜRÜ Allah'ın dediğine tercih ettiklerini İTİRAF ettiklerini de delil olarak getiriyorum.
Elbette onların dediği şey mutlak doğru değildir. Fakat, ben mi göremiyorum bilmiyorum. Ben ayetlerin mealinde namazda Kabe'ye yönelin diye bir şey okuyamıyorum.
Ve Allah'ın beni tevatürün karanlıklarına mahkum etmeyeceğine de muhakkak inanıyorum.
Allah'ın indirdiğini BÜTÜN TEVATÜRE tercih ediyorum.
Çok aldatıcı şeytanın pususundan, Allah'ın indirdiğine yöneliyorum.
Ben bunları söylerken siz şöylesiniz diye sizi karalamak, rencide etmek için söylemiyorum. Bu, doğruyu bir arayıştır. Eğer sözlerimde sizi incitecek bir şey söyledi isem özür dilerim.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
.
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Asagidaki yazilanlari namaz kilmayan ve namazin Kuranda olmadigina uzun yillar inanan bir kimse iken, Kuran arastirmalarim sonucu fikirleri degismis bir kimse olarak yaziyorum.
Klasik anlayista her sey gibi Es-Salat konusuda istismar edilmistir. Ilaveler yapilmis,dinin diregi olarak tanimlanmistir. Bence en onemli konulardan olmamakla birlikte, netlestirilmesi gereken bir konudur
Salat konusunun anlasilmasini amacliyorsak, bunu anlasilir kilan yollara basvurmamiz gerekir. Konunun kible merkezli arastirilmasi bana pek mantikli gelmiyor. Daha oncede diger baslik altinda onerdigim gibi, birinci cozume kavusturulmasi gereken konuyu, atlayarak illada kibleyi tartismak istiyoruz. Diyelim ki kible salatin bir sarti degil ve yine diyelim ki Mescidi Haram kabe degil. Bekke de Mekke degil,butun Tarih duzmece. Bunlarin ispati Namaz'a benzeyen bir ibadetin Kuran'da olmadigini mi ispat etmis olacak.
1- Mescidi Haram'in neresi oldugunu tespit icin, Kuran'daki El-Beyt kelimelerinin ,Mescidi Haram kelimelerinin, hac detaylarinin, kurbanliklarin,emin belde anlatimlarinin hepsi incelenmelidir. Anlatimlarda ki ortak ozellikler tespit edilmelidir. Butun bunlarin isaret ettigi kible-yon bakalim neresidir? Ben bunlari yapmamin sonucu olarak mescidi Haram'in kabe olduguna kani oldum.
2-Kuran vahyinin toplumlari elestirisi goz onunde tutulursa hic bir toplum,yalniz Allah'a mahsus olarak, sekli ibadet yaptiklari icin kinanmamistir. Velev ki salat-namaz olmasin hic bir kul Allah'a denk tutmadan inanip salih ameller icra ettikce boyle bir sebebten oturu cezaya carptirilmaz. Zira Kuran'in cehennemlikler tasvirinde bu tur kimselere rastlamayiz.
3- Kuran yeterlidir, Kuran dinin tek kaynagidir anlayisi iyi kavranmazsa, fayda vermez zarar verir. Bu anlayis Kuran dini adi altinda uyduruk dinler uretir.
Arastirmasinin baslangicinda kararini vermis kimselerin sihhatli bir bilgiye ulasmasi mumkun degildir. Acelecilikle bir anlayisa teslim olup onu amansizca savunursak yanlis bir yolda kendimizi sabitlestirebiliriz. Kimse korkmasin yuce rabbimizin divani ilahisinde hukumler en adilce verilir. Allah, apacikca menedilenlerden kacinan ve apacik emredilenleri yapan kullarini bilmece cozemedikleri icin cehenneme atmaz. Kuran'daki din gunu anlatimlari buna sahitlik eder. Kesin yanlis bilinenlerden -bunlar o kadar da muamma degildir- kacinalim kesin dogrulari uygulayalim ve hic korkmayalim. Allah herkese karsiligini tas tamam verecektir.
Allah'a emanet
|
Yukarı dön |
|
|
|
|