Yazanlarda |
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
baybora Yazdı:
1986 yılında uzun zaman sorduğum ‘bir soru’nun “cevabını bulduğum”dan itibaren “mezhebçi” anlayışımı terkederek Kur’an’ı Kerim “meali” okumaya başladım. Bu nedenle bulunduğum ilde “mealci” yakıştırmasına maruz kaldım. Kısa zaman sonra “meal yazarının anlayışıyla” veya “meallerle Kur’an’ Kerim metninin aynılaştırma” sorunuyla karşı karşıya kaldım. Edip Yükselin “Kur’an Çevirilerindeki hatalar” kitabı beni ayıktırdı. Edib’in söylemleri de hoştu “Yalnız Kur’an” diyordu. Üç yıl emek harcayarak “Kur’an’ı Kerim fihristi” ile Kur’an’ı Kerim’in tüm metnini taradım. (Bu meallerle yola çıkılamıyacağına karar kıldım). Bu arada “Kur’an” başlığı olan yazı, makale, dergi (Kalem, Kelime, iktibas, haksöz vb.) kitab ne varsa bulup okudum. “Kur’an” başlıklı konferans, sempozyum ne varsa katıldım. Halen daha başlığı “Kur’an” olan şeylere karşı dayanılmaz zaafım devam etmektedir. Türkiye’de “Kur’an” diyen kişi, gurub, oluşum kim varsa bir şekilde iletişime geçtim. Tanıştım ve fikir alış verişinde bulundum.
|
|
|
Selam;
Allah ilmini arttırsın. Umduğundan fazlasını versin, korktuğundan emin kılsın.
Kendi yolunda çabalayıp duranlara yardım etmek elbette Allah üzerinde bir haktır.
İmdad edenlerin en yücesi / en kudretlisi, merhametlilerin en merhametlisi seni esirgesin.
Hepimize hidayet nasib etsin.
Muhabbetlerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Ali,
Yazını bugün (19 mayıs) okuya biliyorum,
Nedeni sizide tanıyan Kur'an'ı Kerim talebeleriyle Cumartesi gündüz ve gece, Pazar akşamına kadar birlikte olmamız ve fikir alış-verişinde bulunmamızdır (Yani il dışınaydım).
Yazınıza "bi mukabele" demek istiyorum. Allah(a.c) uğruna cehd edenleri yollarına ulaştıracaktır.
Allah hepimizin "sadrını açsın" ve "dilimizdeki bağı çözsün" ve yine "kardeşlerimizi bizlere destek kılsın"
Yazışmak umuduyla,
Allah(a.c) yardımcınız olsun
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kur'an'ı Kerim'in uslublarından Takdim ve Tehir
1. Giriş:
Bazı insanlar için "Sonradan söyleyeceğini önce söylüyor" denir. Terside söylenir "Önce söyleyeceğini sonra söylüyor". Sözlü kültürün özelliklerinin baskın olduğu sosyo-kültürel çevrelerde dinleyenler sözün tamamının bitmesini beklerler. Sözlü kültürde çok sık tekrarlar yazılı ve matbaa kültürüne alışık olanlar için tuhaf karşılanır. Genellikle biz okuduklarımızda giriş-gelişme-sonuç ararız. Bu tür yazım kurallarına uymayan eserleri düzensiz ve yöntemsiz buluruz. Sözlü kültürün bitmekte olduğu bir bağlamda inzal olan Kur'an'ı Kerim bu özellikten nasibini almıştır. Yazılı kültür dünyasında var olanlar Kur'an'ı Kerim'in bildik kitablara benzemediğinden, sık tekrarların, konuların birbirine girdiğinden bahsederler.
2. Kavramsal çerçeve:
Takdim öne almak tehir ise ertelemek, sonra söylemek manalarına gelir. Yani "Sonradan söyleyeceğini önce söylemek veya önce söyleyacağini sonra söylemek" diye tarif edilebilir.
Kur'an'ı Kerim'de nasıl tezahür ettiği şöyle kategorize edilebilir:
· Önemli konularda teberrüken Allah (a.c) ismi takaddüm etmiştir: (3:18, 8:41)
· Allah (a.c) lafzının tekaddüm etmesi, tazim ifade eder: (4:69, 33:56)
· Erkeğin kadına, dirilerin ölülere, İns'in Cin'e, işitmenin görmeye Akilin gayri akile takdimi (33:35, 2:178)
· Münasebet ifade etmesi: (16:6, 25:67)
· Kelime takdim etmek suretiyle, kelimenin önemini belirtmek: (4:11)
· Takdimin, önceliğe sahip olmasındandır: (22:75, 2:255, 87:19, 3:3)
· Takdimin sebebe bağlı olmasıdır: (2:222, 45:7, 24:30)
· Takdimin, kesrete bağlı olmasıdır: (64:2, 35:32, 64:14)
· Takdimin, az önemliden çok önemliye doğru bir yola göre yapılır: (7:195, 19:51)
· Takdim, çok önemliden az önemliye doğru gerileme şeklinde yapılır: (2:255, 18:49, 4:172, 21:79)
Başka sebeplerde vardır. ör: Fasılaya riayet, ihtisas için hasr ifade etmesi, bazen bir kelime, bir ayette takdim, diğer ayette tehir edilebilir. Bunun sebebi ya, kelimenin siyaka uygun düşmesi bakımından takdim-tehir yapılmasıdır ya da kelimenin kendisine verilen önem bakımından ayetin bu kelime ile başlayıp bitmesidir. Bazı ayetlerde de fesahat sanatını göstermek, sözü değişik üslupda kullanmak gayesiyle yapılan takdim-tehirdir.(3:106, 2:58, 7:161, 5:44, 6:91)
"Kâria!
Nedir o kâria?
Kârianın ne olduğunu sen bilir misin?" (101:1-3 )
"Göğe ve târiqa and olsun!
Târiqın ne olduğunu sen bilir misin?
(O, karanlığı) delen yıldızdır." (86:1-3)
Kelime takdim etmek suretiyle, kelimenin önemini belirtmek denmişti. Yukarıdaki ayetlerde 'Kâria' ve 'Tariq' kelimeleri ön plana çıkmış, bu Kelimelerin geçtiği surelerede isim olmuşlardır. İlk önce kelime verilmiş daha sonra bu kelimenin ne ifade ettiği zikredilmiştir.
Rahmân,
Kur'an'ı öğretti.
İnsanı yarattı.
Ona beyanı öğretti. (55:1-4)
Yukarıdaki ayetlerde de takdim ve tehir vardır. Bir şeyin öğretilmesi için ilk önce insanın yaratılması önceliklidir. Diziliş şöyle olmalıdır;
Rahmân,
İnsanı yarattı.
Ona beyanı öğretti.
Kur'an'ı öğretti. (55:1-4)
3.a. Bakara: 67 - 74. ayetler (bir takdim ve tehir uygulaması):
Bakara suresi 67-74 ayet öbeğinde 72. ayet öne alınarak bir Takdim-Tehir uygulaması yapılacaktır.
Katilin kim olduğu hakkında ihtilaf ineğin kesilmesinden önce mevcuttu:
"Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz (bir kişinin kanını dökmüştünüz) de bu konuda karşılıklı atıştışmıştınız.. Oysa Allah, sizin gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı. (ve ölünün kan bedeli için Musa'ya meseleyi getirdiklerinde) Musa kavmine: 'Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor' demişti. Onlar: 'Bizi alaya mı alıyorsun?' ( biz bir adam öldürüldü diyoruz sen sığır kesin diyorsun) demişlerdi. (O da) 'Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım (ben de bu konuda konuşuyorum)' demişti. 'Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın' demişlerdi. (O da onlara) Demişti ki: 'Şüphesiz Allah diyor ki: ne yaşlı, ne de pek genç, ikisi arasıdır. (önüme getirdiğiniz meseleyi çözmek için) Artık emredileni yapın.' Demişlerdi ki: 'Rabbine adımıza (bir daha) yalvar da, bize rengini bildirsin.' O da: '(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatacak sarı bir inektir' demişti. (Onlar yine:) 'Rabbine (bir kere daha) adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre (birçok) sığır birbirinin benzeridir. İnşaallah biz doğruya varırız' demişlerdi. (Bunun üzerine Musa) Dedi ki ' Rabbim diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve onda alaca olmayan bir inektir.' (O zaman) : 'Şimdi gerçeği getirdin' dediler. Böylece onu kestiler(zebehuha); ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı. "O'nun (kurban ettiğiniz sığırın) kanıyla (ellerinizi yıkayıp emri) ona ( ölüye) vurun/uygulayın"dedik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki akıllanırsınız. Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı. Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır, ondan sular çıkar, öyleleri de vardır ki Allah korkusuyla yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil (habersiz) değildir." (Bakara: 67-74)
Bakara suresi 67 ve 74. ayetlerde 72. ayeti takdim(öne alarak) ederek aynı konuda indiğini düşündüğümüz (Kan dökme/öldürme ve kurban) ayetleri bir bütün olarak değerlendirdik.
3.b. Değerlendirme:
a. Mana yönünden değerlendirme:
· " 'kan' nereden çıktı?" diye bir soru gelirse bizde cevab olarak derizki ;
İlk delilimiz Mubarek kitabımız Kur'an'ı Kerim'dir: Öldürmenin/öldürülmenin işareti 'ed-Dem/kan' dır (12:18). Haksız yere kan dökmek fesad kelimesiyle birlikte kullanılmıştır (2:30). Allah(a.c) İsrail Oğullarından "Kan dökmeyin" diye misak almış (Ve iz ehazna mısaqakum la tesfikune dimaekum) fakat onlar birbirlerini öldürmüşlerdir (Summe entum haulai taqtulune enfusekum) (2:84-85). 'tesfikune dimaekum' ve ' taqtulune enfusekum' cümlelerinin yer değiştirmesi çok anlamlıdır. "Ve iz kateltüm nefsen" cümlesi "hani bir kişinin kanını dökmüştünüz" diye çevirilebilir.
Tevrat metni ikinci bir delildir: (Biraz aşağıda metnin tamamı verilecektir.) " kimin öldürdüğü bilinmeyen birini görürseniz", " derede düvenin boynunu kıracaklar", "düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar", "'Bu kanı ellerimiz dökmedi, kimin yaptığını gözlerimiz de görmedi", " Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma. Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar", " suçsuz kanı dökme günahından arınacaksınız."
· "Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de bu konuda karşılıklı atıştışmıştınız". Surenin 40. ayetinden itibaren İsrailoğlullarının geçmişine atıf yapılmaktadır. Medine'deki Yahudilere geçmişteki olayları hatırlatmaktadır. Kur'an'ı Kerim muhatablarına zımnen "Hatırlayın atalarınız…." Demektedir.
· "Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz". Ayetlerin başında ölen kişiyi sanki hepsi öldürmüş gibi hitap edilmektedir. Bu elbette imkansızdır çünkü öldürüleninde yakınları olmalıdır. Burada İsrailoğullarının tarihinden bahsedildiği için Medinede'ki Yahudilere 'siz öldürmüştünüz' denmektedir..
· Yine kıssada bütün sözler bir ağızdan çıkıyormuş gibidir. "bu konuda karşılıklı atıştışmıştınız" cümlesi ile kan bedeli isteyen ölünün yakınları ve bu olayda suçlanan, kan bedeli istenen bir gurub olmalıdır. Medine'deki yahudiler olayı bildikleri için Kur'an'ı Kerim bildikleri olayı onlara anlatmaktadır.
· "Oysa Allah, sizin gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.". Bu cümlede Musa(a.s)'ın kavminin gizlediği şey neydi? "sizin gizlediklerinizi" ifadesi yine öldürme olayında söylendiği gibi 'hepsi işlemiş' gibi buradada 'hepsi bir şey gizliyormuş' gibi sunulmaktadır. Sanki hepsi katili biliyormuşta gizliyorlarmış gibidir. Bu doğru değildir. Yukarıda geçti iki grub olmalıdır; bir şey gizleyen ve gizlenen şeyi ortaya çıkarmak isteyen. Bu yüzden atışmışlar, tartışmışlardır. Gizledikleri şeyin ortaya çıkmasına mani olmak için Musa(a.s)'a ineğin detayı ile ilgili soru soranlar bunlar olmalıdır.
· Adam öldürme işi çok büyümüş olmalı ki Musa(a.s)'a kadar mesele gelmiştir. Bu basit bir atışma olmasa gerektir. Darba dönüşecek, öldürmeye dönüşecek bir tartışma, atışma olmalıdır.
· Bu ayetlerin benzeri Tevratta şöyle yer alır:
" Tanrınız Rab'bin mülk edinmek için size vereceği ülkede, kırda yere düşmüş, kimin öldürdüğü bilinmeyen birini görürseniz, ileri gelenleriniz ve yargıçlarınız gidip ölünün çevredeki kentlere olan uzaklığını ölçsünler. Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri işe koşulmamış, boyunduruk takmamış bir düve alacaklar düveyi toprağı sürülmemiş, ekilmemiş ve içinde sürekli akan bir dere olan bir vadiye getirecekler. Orada, derede düvenin boynunu kıracaklar. Levili kâhinler de oraya gidecek. Çünkü Tanrınız Rab, onları kendisine hizmet etsinler, O'nun adıyla kutsasınlar diye seçti. Kavga, saldırı davalarına da onlar bakacak. Ölüye en yakın kentin ileri gelenleri, derede boynu kırılan düvenin üzerinde ellerini yıkayacaklar. Sonra şöyle bir açıklama yapacaklar: 'Bu kanı ellerimiz dökmedi, kimin yaptığını gözlerimiz de görmedi. Ya Rab, kurtardığın halkın İsraillileri'i bağışla. Halkını dökülen suçsuz kanından sorumlu tutma. Böylece kan dökme günahından bağışlanacaklar. Rab'bin gözünde doğru olanı yapmakla, suçsuz kanı dökme günahından arınacaksınız." (Tevrat: Yesniye/Yasanın tekrarı, Bap 21: 1-9)
· "Kan dökme günahından bağışlanacaklar". İsrailoğulları Musa(a.s)'a öldürülenin kan bedeli için gelmişlerdi. Kesilen kurban onların hem acılarını dindirecek hem de kurbanın kanı onlara kefaret olacaktır.
· Medine'deki Yahudilerin tevrattaki bu olayı bilmedikleri düşünülemez. Kur'an'ı Kerim'de onların bildikleri ve Tevratta geçen yukarıdaki metne göndermede bulunmaktadır. Tevrattaki metin ölünün dirildiğinden bahsetmemektedir. Kur'an'ı Kerim'deki şu ifade müfessirleri bu kıssada anlatılan ölünün dirildiği sonucuna götürmüştür:
"Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki akıllanırsınız". Ayette çoğul olarak ölüleri diriltir denmiş ölüyü diriltti denmemiştir. "Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir."(6:122) Allah(a.c) indirdiği hayat kaynağı olan hükümlerle ölüleri diriltmiştir. Tevratta bu hükümle kargaşanın sonuçlandırıldığı gibi bir izlenim vardır. Yine Kur'an'ı Kerim'de "Ey ulil elbab, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız. " (2:179) denmektedir.
· Tevrat'taki metin hüküm özelliklidir. Kur'an'ı Kerim'deki metin ise bu hüküm metninin arkaplanına gönderme yapmaktadır. Yani Kur'an'ı Kerim Tevrattaki hükmün sebeb-i Nuzülünü konu edinmektedir.
· Yine ne Kur'an'ı Kerim'de ne de Tevrat'ta katilin bulunduğu ve ona kısas uygulandığına dair herhangi bir işaret yoktur.
b. Lafız yönünden değerlendirme:
· "tusirul erda", "tesqil hars". Yani öyle bir sığırki, ne toprağı sürmüş, ne de ekin sulamıştır. Bunları yapabilir ama yapmamış olmalıdır. Bu kelimeler Bakara'nın erkek/boğa olduğunu göstermektedir. Kurban edecekleri ne yaşlı ne de genç iki arasında bir boğadır.
· "kulnadribuhu bi ba'diha" motamot çevirisi "Onun bir kısmı ile ona vurun" bizim çevirimiz "O'nun (kurban ettiğiniz sığırın) kanıyla (ellerinizi yıkayıp emri)ona ( ölüye) vurun/uygulayın"
ba'diha: Kur'an'ı Kerim'de bir kısım, bazı, biri, birileri, birisi manasında kullanılmıştır. Ba'diha formunda kullanılan ayetler için bak. (2:73, 3:34, 13:4, 24:40) Burada ineğin bir kısmı "ineğin eti" olarak anlaşılmıştır. İneğin kanıda ineğin bir parçasıdır. Şu ayette olduğu gibi: " Onların etleri ve kanları (luhumuha ve la dimauha)kesin olarak Allah'a ulaşmaz" 22:37
DaRaBe fiilinin Kur’an’ı Kerim’de Kullanımları:
a. Yedribne: 24:31(2)
Yedribûne: 8:50, 47:27 (yüzlerine ve arkalarına), 73:20 savaşmak
b. DaRaBAllahu meselen: 14:24, 16:75,76,112, 39:29,66:10,11
DaRaBeleküm meselen: 30:28
DaRaBelenâ meselen: 36:78
DaRaBelirRahmâni meselen: 43:17
DaRaBnâlekumulemsâle: 14:45
DaRaBnâlehulemsâle: 25:39
DaRaBnâ linnâsi: 30:58, 39:27
DaRaBû lekel’emsâle: 17:48, 25:9
teDRiBû lillahil’emsâle: 16:74
el’emsâlu neDRiBuhâ lilnâsi: 29:43, 59:21, 14:25, 24:35, 47:4
yeDRiBe meselen: 2:26,
veDRiblehum meselen: 18:32, 18:45, 36:13
Bir şeye vurulduğunda o vurulan şey sarsılır, uyanır, vurgunun şiddetine eş bir tepki gösterir. Misal vermenin de vurmakla bu yönden bir alâkası vardır. Yani kıssalar anlatılınca uzun zaman kalıcı olurlar. Vurulan şeylerde iz kalır. Mesellerde zihinde iz bırakırlar. İnsanları dinleme konusunda daha uyanık ve duyarlı hâle getirirler. Bu açıdan mesel vermek, bu yönüyle vurmaya benzetilmiş olabilir.
c. DaRabtum fi Sebiylillahi: 4:94
DaRaBtum fiyl’ardi: 4:101, 5:106
DaRaBû fiyl’ardi: 3:156,
DaRBân fiyl’ardi: 2:273
DaRaBe fiilinin bu şekilde kullanımı savaşmak, vuruşmak anlamındadır.
d. fâDRiBlehum Tariyqan fiyl’bahri: 20:77
DaRaBûhu leke: 43:58
feneDRiBu ankumzzikra: 43:5
yeDRiBullahulhaqqa: 13:17
veDRiBûhunne: 4:34
feDaRBerrikâbi: 47:4
e. iDRib bi’asakelhacera: 2:60, 7:160
iDRiB bi’asakelbahra: 26:63
DiGSân fâDRiB bi’hi 38:44
iDRiBuhu bi’ba’dihâ: 2:73
welyeDRiBne bihumurihinne alâ cuyûbihinne: 24:31
DaRaBe fiilin bi harf-i cerriyle cümlede kullanıldığında o/onunla vurulan şey anlamına gelmektedir.
“Asan’la vur”
“Onula vur”
“onu bazısıyla ona vurun”
d. veDRiBû minhum kullu benânun: 8:12
feDRiBû fevqal’ a’nâqi: 8:12
e. Duribet aleyhimuzzilletu welmeskenetu: 2:61
Duribet aleyhimulmeskenetu: 3:112
feDaRaBnâ alâ âzânihim : 18:11
ferâga aleyhim DaRBan bilyemiyn: 37:93
DaRaBe fiili alâ harf-i cerriyle bir cümlede kullanıldığında örtmek/kaplamak/kapamak anlamı daha baskınlık kazanmaktadır.
“Üzerlerini meskenet ve zillet örtüldü”
“Kulaklarının üzerini örtük”
“ Tüm gücüyle onların üzerlerine vurdu”
“ Hımarlarını ceyblerinin üzerine örtsünler”
Kulaklar, gögüsler örtülmekte/ kapanmaktadır.
· "Vallahu muhricum ma kuntum tektumun"/ Allah, sizin gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı:
KeTeMe fiilinin Kur'an'ı Kerim'de 21 kez geçmektedir. Kullanımları gizlemek, içinde saklamak anlamındadır. "Kuntum tektumun" ifadesi 2:33'te ve 2:2:72 geçmektedir. Allah(a.c) insanların gizlediklerini ve açıkladıklarınıda bilmektedir (5:99, 21:110, 24.29, 3:167, 4:37, 4:42, 5:61). Hakkın gizlenmemesi istenmektedir (3:71, 2:42,2:146,159,174). Şahidliğinde (2:283, 5:106). Yine Allah(a.c) kadınların rahimlerindekini gizlemelerini istememektedir ve bu helal olmaz denmektedir (2:228). Firavn ailesinden imanını gizleyen adam 40:28'de konu edinilmektedir. Allah(a.c) kitab verilenlerden kitabı açıklayacaklarına gizlemeyeceklerine dair misak almıştır (3:187). Ketmetmenin/gizlemenin zıddı Kur'an'ı Kerim'de bedâ'dır. Bu kelime zuhur etmek, ortaya çıkmak, açığa çıkarmak, ortaya koymak anlamlarına gelmektedir. Yine ayrıca CeHeRa, BeYeNe fiilleriyle birliktede kullanılmıştır. Bu fiiller ilan etmek, açıklamak, açığa çıkmak anlamlarına gelmektedir.
· "Yurikum ayatihi"/Size ayetlerini gösterir:
Bu cümlenin bir benzeri şu ayettedir:
"Size kendi ayetlerini göstermektedir; artık Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz? " 40:81 ayette 'ayet' denmemiş 'ayetleri' denmiştir. Allah(a.c) fitnenin önlendiği sulh'un geri geldiği bir hükümle/ayetle İsrailOğullarının meselesini çözüme kavuşturmuştur.
· "Yuhyillahul mevta"/ Allah ölüleri diriltir:
"Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yer yüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksızca) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, peygamberlerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır." (5:32)
" Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulüne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O'na götürülüp toplanacaksınız (8:24)
4. Yusuf Suresi: 50-54
“(Bunu duyan) Melik, ‘onu bana getirin!” dedi. (Melik’in) elçisi Yusuf’a gelince (Yusuf): “Sen önce efendine sor: “ellerini kesen kadınların maksadı neydi?”. Gerçekten benim efendim o kadınların tuzağını çok iyi bilir” (50). “(Yusuf) dediki: “Bundan maksadım, (melik) bilsin ki, gerçekten ben azize gıyabında hainlik etmedim ve (şunuda bilsin) gerçekten Allah hainlerin tuzağına hidayet etmez.” (52). (Bununla beraber) ben kendimi de temize çıkarmıyorum, Rabbimin rahmet edip korudukları hariç nefs daima kötülüadğü ister. Gerçekten Rabbim Gafur’dur Rahim’dir (53). Melik kadınlara “Derdiniz ne idi Yusuf’un kendinden murad almaya kaltığınızda (onunla birlikte olmaya kalktınız)?”dedi. Kadınlar: “hâşe! Allah için biz onun kötü davranışını görmedik”. Bunun üzerine azizin karısı: “Şimdi gerçek ortaya çıktı. Yusuf’tan ben murad almak istedim. Yusuf’ doğrulardandır”(51).
Mevcut tertibte (50-51-52-53) melik’in ilk önce kadınların sorgulamasına yer veriliyor, daha sonraki ayette de bu sorgulamayı Yusuf(a.s)’ın neden istediği açıklanıyor. 52. ayetin başında yer alan “Zâlike liya’leme” ibaresinde “Zâlike” ile işaret edilen “muşarun ileyh”: Yusuf(a.s)’ın elçiden istediği kadınların sorgulanması talebidir. Ardından gelen “liya’leme” “emr-i gaib” ibaresi Yusuf(a.s)’ın bu sorgulamayı neden istediğine ilişkin gerekçesini belirtmektedir. Yani 50. ayetle ilgilidir. Yani bilmesini istediği kişi “melik”tir. Yani “liya’leme”nin “faili” “Melik”tir ve 50. ayette geçmektedir. Anlam ve gramer ilişkisi nedeniyle 52. ayet 50. ayetten sonra gelmelidir. 53. ayet de 52. ayetin devamı olduğu için ayetin devamında olmalıdır.
Doğrusunu Allah (a.c) bilir.
5. Sonuç:
Yirmi üç sene içinde farklı tarihsel bağlamlarda inen ayetlerin alt alta yazılmasıyla meydana getirilen bir kitab, asla bizim anladığımız anlamda bir kitab değildir ve öyle de okunmamalıdır. Muhatabları için anlamlı oluşlarını mümkün kılan tarihsel koşulları arasında bu kadar uzun bir zaman diliminin bulunduğunu ayetleri, kitab satırları halinde, aynı pragraf içinde alt alta okuyup anlamak ve yorumlamak “anlama ve yorumlama” problemlerini sürekli kılmaktan başka bir işlev görmeyecektir. Bugün düşünülmeyen şey Kur’an’ı Kerim’i bütün halinde bir kitab gibi anlamak ve yorumlamaktır.
Cehd bizden Tevfik Allah (a.c)'den
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba sayin Ridvan.
En son mesajinizin sonuc kisminda ozetlediginiz, Kuran'a yaklasim tarzi hakkiyla kavranarak benimsendigi takdirde, problem haline getirilen konularin anlasilmasinda cok buyuk mesafeler katedilecektir.
Emeklerinizin urunlerini bizimle paylastiginiz icin tesekkur ederim.
Allah'a emanet.
Kadir
|
Yukarı dön |
|
|
muhliskul Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba
Bu kadar onemli bir konunun, ragbet gormemis olmasina sasirmak gerekiyor. Ilgilerin bu konuda yogunlasmamis olmasi icin, ne gibi sebebler olabilir, cok merak ediyorum. Sahsim adina konuya dair yazilanlara mutabik bir anlayis sergilemekteyim. Bu yuzden simdilik genelde tasdik ettigimi belirtmenin otesine gitmedim. Bu kadar emek verilerek ortaya konulan bir calismaya karsilik olarak, olumlu veya olumsuz gorusler belirtilerek konunun dahada netlesmesi saglanmalidir diye dusunuyorum.
Allah'a emanet
|
Yukarı dön |
|
|
Xweser-Mirov Yasaklı
Katılma Tarihi: 17 mart 2008 Yer: Netherlands Gönderilenler: 421
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sanirim forumda ragbet gormesi icin, hadislerin rivayetlerin tartisilmaya acilmasi lazim..
Halbu ki yalniz Kuran deyip gecmek degildir amac.. Kuran'i Kuran ile anlayabilmek. Muhatablarini, hitap tarzini vs. iyi anlamak gereklidir.
Calismalarindan dolayi Baybora kardese tesekkur..
__________________ Hayat sen ne güzelsin
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Siyâm ritüeli belirlenmesi misalinden ayetlerde
“zaman aralıkları” olgusu
1. Giriş:
Bir önceki yazımızda “Yirmi üç sene içinde farklı tarihsel bağlamlarda inen ayetlerin alt alta yazılmasıyla meydana getirilen bir kitab, asla bizim anladığımız anlamda bir kitab değildir ve öyle de okunmamalıdır. Muhatabları için anlamlı oluşlarını mümkün kılan tarihsel koşulları arasında bu kadar uzun bir zaman diliminin bulunduğunu ayetleri, kitab satırları halinde, aynı pragraf içinde alt alta okuyup anlamak ve yorumlamak “anlama ve yorumlama” problemlerini sürekli kılmaktan başka bir işlev görmeyecektir. Bugün düşünülmeyen şey Kur’an’ı Kerim’i bütün halinde bir kitab gibi anlamak ve yorumlamaktır.” (Bak. Kur’an uslublarından Takdim ve Tehir.) demiştik. Bu yazıda “Bakara Suresi 183 ve 187.” ayetlerde yer alan “SiYaM” ritüelinin belirlenmesini misal alarak yukarıdaki görüşümüzü pekiştirmeyi deneyeceğiz.
2. “Siyâm” kelimesinin anlam alanı:
“Sâme”, “yeSûMu”, SaVMên”, “SeVMun” sözcüğü temelde “yemek yeme, konuşma ya da yürüme türünden bir fiili yapmaktan kendini tutmak, geri durmak” anlamındadır. Bundan dolayı “gitmekten, yürümekten, yada yemden tutan kendini tutan ata” “SâİMun” denir. (Şâir) şöyle demiştir. “haylun SiYâMun ve uhra gayru SaİMetin”. “Sakinleşen, durgunlaşan rüzgara” ve “güneşin (gün ortasında, öğlende) göğün ortasında durduğu” düşünülerek “gün ortasına, öğlene” de “SaVMun” denmiştir. “meSâMetu’l-Ferasi, meSâMu’l-FeRaSi” atın durduğu ya da ayakta durduğu yerdir. Veya “At duracak yere denir ahır gibi” . “SaVMun” sözcüğü “mükellefin, niyet ederek, beyaz iplikten siyah ipliğe kadar, yemekten, cimadan, istimnnâdan ve içecek bir şey istemekten kendini tutması, geridurması” anlamına gelir. 19:26 ‘daki “SaVMun” sözcüğüyle “konuşmaktan kendini tutmanın, geri durmanın” kastedildiği söylenmiştir.” (Bak. Müfredat elfâzi’l-Kur’an, Ragıb el-İsfahani, çev. Yusuf Türker, Pınar Yayınları. 2007, “S-V-M” maddesi, S.886)
3. “es-SiYâM” ritüelinin belirlenmesi:
“Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluklarının farkında olanlar için siyâm,[1] sizden öncekilere yazıldığı gibi, size de sayılı günlerde, yazıldı/belirlendi (183). Sizin içinizden kim hasta, ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca diğer (günlerde) tutsun veya gücü yetenler ise bir miskin yemeği fidye versin. Bununla birlikte, gönülden kim bir hayır yaparsa o kendisi için daha hayırlıdır. Bilirseniz savm etmeniz sizin için daha hayırlıdır (184). Ramazan ayı; İnsanlar için doğru yol rehberi açık deliller ve Furkan, (olan) Kur’an’ın içinde inmeye (başlamış olduğu) (aydır). Sizden kim bu aya şahid olursa, onu/ramazanı ‘savm’ etsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca diğer (günlerde) tutsun. Allah, sizin için zorluk dilemez, kolaylık diler. Yine (Allah) sayıyı tamamlamanızı ve hidayete ulaştırmasına karşılık büyüklemesini diler. Ve (böylece) şükredenlerden olursunuz (185). [183-185]
Ayette;
“siyâm, sizden öncekilere yazıldığı gibi, size de sayılı günlerde, yazıldı”
denmiştir.
s.a. “sizden öncekilere” nerede yazıl mıştır?
s.b. “Sizden öncekiler” kimdir?
c.a. “Tevrat” ve “Yom Kippur” “sizden öncekilerin” siyamı:
“Yom Kippur, kefaret günü” veya “Yom Ha-kadoş, kutsal gün” Yahudilerin en önemli günlerinden biridir. Bu günü her hangi bir iş yapılmaz, anlaşma yapılmaz, çalışılmaz, karı-koca ilişkisinde bulunmak yasaktır. Et yenmez, şarap içilmez. Şabat günü olan tüm yasaklar “Yom Kipur” içinde geçerlidir. “Yom Kippur”dan bir önceki gün oruç tutulmaz. “Yom Kippur” orucu (Taanit), güneş batımından önce başlar ve ertesi akşam gökyüzünde yıldızların görünmesinden sonra sona erer. “Teşa-Beav” da tutulan oruçta da “Yom Kippur” kuralların geçerlidir. “Yom Kippur”, “Teşa-Beav” oruçları dışında tutulan oruçlarda oruç sabahın ilk ışıkları ile başlamış sayılır. (Bak. Levililer, 23:26-31. Yine bak. Bu yazı Bakara 183 dipnot 1.)
c.b. “Sizden öncekiler” “İsrailoğulları”
4. Uygulamanın hafifletilmesi:
“Siyâm gecesinde hanımlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar, sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz. Allah, kendinize hainlik ettiğinizi bildiğinden, tövbenizi kabul edip, sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığını arzu edin. Fecrin Siyah ipliği, beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra da geceye kadar ‘savm’ı yerine getirin. Bununla birlikte siz mescitlerde ibadete kapandığınızda iken eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. O (sınırlara) yaklaşmayın. Allah, Allah'a karşı sorumluluklarının farkında olanlar olasınız diye, âyetlerini insanlara bu gibi/böylece beyan eder [187]
5. Değerlendirme:
Siyâm ritüelinin “yazılması/belirlenmesi” bakara suresinin 183. ayetinde bahsedilmektedir. Ayette “sizden öncekiler” ve “öncekilere yazıldığıı/belirlendiği” “gibi” denmektedir. Fakat mü’minlerin bunu “nasıl uygulayacakları” ve “ne yapacakları” belirtilmemiş. İsrail oğullarının uygulamasına atıf yapılmıştır. Uygulama yukarıda zikredildi. Mü’minlere gece yasağıyla ilgili “hanımlarına yakınlaşmama” 187. ayette hafifletilmiştir. Bize göre 183-185. ayetler arasında zaman açısından ard ardalık vardır. Bakara 187. ayet ise ilk önce “yazılmanın/belirlenmenin” pratik yapılması sonrası çıkan sorunları çözmek için nazil olmuştur. Yani aynı satırlarda olmasına rağmen 183-185 ile 187. ayetler arasında “zaman aralığı” vardır. 187. ayetin şu cümlesi: “Allah, kendinize hainlik ettiğinizi bildiğinden, tövbenizi kabul edip, sizi affetti. Artık eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için yazdığını arzu edin” uygulamanın hafifletildiğine işarettir. Aynı misali 73. surede 1-19 ve 20. ayetlerde görmek mümkündür.
Cehd bizden Tevfik Allah(a.c)’den
[1] Oruç: "kıyam" vezninde, fiilinin masdarıdır. Arapçada, "sıyâm” “bir şeyden vazgeçip, onu bırakmak" demektir. Konuşmayı bıraktığı için susan kimseye de bu manada, denilmiştir. (siyam) imsak etmek ve bir halden bir başka hale geçişi terketmek demektir. Susup konuşmamaya da "savm" denilir. Çünkü bu da konuşmaktan kendisini alıkoymaktır (19:26). Savm, yine rüzgarın dinmesi ve esmemesi demektir. Ayakta dikilip duran ve yemini yemeyen hayvan hakkında da bu tabir kullanılır. Günün mutedil olması hakkında da bu ifade kullanılır. Gündüzün ortasında güneşin tam tepede olması, (aynı kökten olmak üzere): "Masam" kelimesiyle ifade edilir. Allah'ın "yazıldığı gibi" buyruğundaki "gibi" anlamındaki "kef" harfi sıfat olarak nasb mahallindedir. Öncekilere yazıldığı gibi bir yazılış ya da: Öncekilerin orucu gibi bir oruç... takdirindedir. "Siyam (oruç)" kelimesinden hal de olabilir. Yani: Oruç sizden öncekilere yazılmış olduğu gibi, onlarınkine benzer bir halde size de yazıldı, demek olur. "Mâ" edatı ise cer mahallindedir; sılası ise "sizden öncekilere yazıldı" anlamındaki ifadedir. "Yazıldı" fiilindeki zamir de "mâ" edatına aittir.
Bak.
Tevrat:
Mezmurlar: 35:13-14, 69:10, 109:24
Hakimler: 20:26
1.Samuel: 7:6, 31:13
2.Samuel: 1:12, 12:16,21,22,23
1.Krallar: 21:9,12,27
1.Tarihler: 10:12, 20:3
Ezra: 8:21,23
Nehemya: 1:4, 9:1
Ester: 4:3,16, 9:31
Yeşaya: 58:3,4,5,6
Yeremya: 14:12, 36:6,9
Daniel: 9:3
Yoel: 1:14, 2:12,15
Yunus: 3:5
Zekeriya: 7:2-3,5, 8:19
İncil:
Matta: 4:2, 6:16,17,18, 9:14,15, 11:18, 17:20-21,
Markos: 2:18,19,20, 9:29
Luka: 2:36-37, 5:33,34,35, 7:33, 18:12
Elçilerin işleri: 13:2,3, 14:23, 27:9-10
"Oruç günü": Yahudiler'in Eylül ya da Ekim ayında kutladıkları bayram. Günümüzde Yom Kippur olarak bilinir (bkz. Lev.16:29-34).
es-Siyamu: 2:183, 187
Siyamu: 2:196(2), 4:92, 5:89, 58:4
Siyamen: 5:95
es-Sâimine: 33:35
es-Sâimâti: 33:35
tesumu: 2:184
felyesumhu: 2:185
Savmen: 19:26
Kur’an’ı Kerim’de SiYâM:
Evvelkilere yazıldığı gibi iman edenlerede yazılmıştır: 2:183
Ramazan ayında tutulur: 2:185
SiYâM başlangıc: 2:187
Hasta, seferde olan tutamadığı günlerce başka zaman tutar veya fidye öder: 2:84
Kefaretlerde SiYâM:
Hatayla adam öldürme: 4:92
Yemin: 5:89
Zıhar: 58:4
İhramda: 5:95
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam kadir,
İlgin için teşekkür ediyorum
müsait olduğunda seninde katkılarını bekliyorum.
selam Xweser-Mirov
Çeviri hatalarıyla ilgili yazdıklarını ilgiyle takip ediyorum.
Amacım yeni bir şey söylemek değil, kargaşanın ve kaosun önüne nasıl geçilebileceğine kendimce bulduğum çözümleri paylaşmak. Birbirimizden öğreneceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum
Sizleri Allah(a.c) emanet ediyorum,
selam ve dua ile,
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
“Harbi başlatan kim?”
Cer harflerinin
Anlama ve yorumlamaya etkisi*
Arapçada kelime; isim, fiil, harften oluşur. İsim herhangi zamana bağlı olmaksızın öznelere, eşyaya verilen addır. Fiil, zamanda bir iş, oluş bildiren kelimelerdir. Harf ise, tek başlarına bir mana ifade etmezler ama öncelikle dilin kendisini, sözcüklerin, kelimelerin kendisini oluştururlar. Harfler bu nedenle alfabede bulunan hece ve mana harfleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bizzat kelimeleri oluşturan harfler yine kelimeler arasındaki bağları kurarak bağlaçlar, edatlar, zamirler gibi cümlenin manasında etki ederler. “Kur’an’ı Kerim’in anlaşılması ve yorumlanmasında zamirlerin önemi” başlıklı daha önce ki bir yazımızda zamirlerin anlama ve yorumlamaya etkisinden bahsetmiştik. Zamirler isimlerin yerini tutan kelimeler olduğu gibi cer harfleri de yine isimlerle ilgili kelimelerdir. Bu yazımızda cer harflerinin Kur’an’ı Kerim’i anlamaya ve yorumlamaya etkisini Bakara suresi 279 ayeti üzerinden bahisle temellendirmeye çalışacağız.
I. Bakara 279. ayet:
“Fe il lem tef'alû fe'zenû bi harbim minallahi ve rasûlihi ve in tubtum fe lekum ruusu emvâlikum, la tazlimûne ve la tuzlemûn” (2:279)
Ayetin anlamını ve yorumlanmasını etkilediğini düşündüğümüz “bi harbin” ve “minallahi ve rasûlihi” isimleri “bi” ve “min” cer harfleri almışlardır. Bu harflerin takdiri meallere de yansımıştır.
II. Mealler: Bu bölümde mealler rastgele seçilmiş verdikleri manaya göre sınıflandırılmışlardı.
II.a. Allah ve Rasulü (n) “den” --> (Ribâ yemeğe devam edenlere) Harb…:
“Ve eğer yapmazsanız, o zaman Allah ve Elçi’si tarafından açılmış bir savaştan haberiz olsun.” M.Hamidullah (ter.), (2000)
“Böyle yapmazsanız Allah’tan ve elçisinden bir savaş bekleyin.” E.Yüksel, (2000)
“Eğer bunu yapmazsanız, Allah ve resulünden bir harp ilanını duymuş olun.” Y.N.Öztürk, (1994)
“Eğer böyle yapmazsanız Allah Teâlâ ile Rasulü tarafından bir harb malumunuz olsun.” Ö.N.Bilmen, (Tarihsiz)
“Yok eğer yapmazsanız, o halde Allah ve Rasulü’nden mutlak bir harb olunacağını bilin.” Elmalılı, (İslamoğlu,1993)
II.b. (Ribâ yemeğe devam edenlerin) Harb --> Allah ve Rasulü (n) “e” … :
“Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulüyle savaşa girdiğinizi bilin.” D.İ.B, (2003)
“Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Elçisiyle savaşa girdiğinizi bilin.” S.Ateş, (Tarihsiz)
“Böyle yapmazsanız Allah ile Peygamberine karşı gelmiş ve onlarla harbe girmiş olduğunuzu bilin.” Ö.Rıza Doğrul, (1947)
“İşte (böyle) yapmazsanız Allah’a ve Peygamberine karşı harb (e girmiş olduğunuzu) bilin” H.B.Çantay, (1993)
“Eğer böyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve Rasulü’ne karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin” Ş.Piriş, (2002)
“Fakat bunu yapmazsanız, Allah’a ve rasulüne karşı savaşa girdiğinizi bilin.” T.Koçyiğit, (2005)
III.Kıraat farklılıkları:
Ayette “fe’zenû” ibaresini Ebu Bekr Şu’be ve Hamza “Fâzinû” , İbni Kesir, Nâfi, Ebû Amr, İbni Amir, Kisâi, Ca’fer, Hafs, Ya’kub ve halefu’l-Âşir ise “fe’zenû” şeklinde okumuşlardır. İbarenin “fe’zenû” şeklinde okunuşuna göre anlam “Eğer böyle yapmazsanız Allah’a ve Rasulüne karşı savaşa girdiğinizi bilin” veya “Allah ve Rasulünden, (size) harb açıldığını bilin” olur. “Fâzinû” şeklinde okuyuşa göre “Allah ve Rasulünün onlara karşı açacağı harbi bilin” veya “malumunuz olsun!”dur.
IV. Kur’an’ı Kerim’de “Allah ve Rasulü” terkibinin aldığı “Harf-i Cerler”:
“(min)allahi ve rasûlihi”: “Allah ve Rasulün-den” 2:279, 9:1,24,
“(ile)llahi ve rasulihi”: “Allah’(a/la) ve Rasulün(e)” 4:100, 24:48,51,
“(bi)llahi ve rasulihi”: “Allah’(a/ı) ve Rasulün(ü/e)” 4:136, 9:80,84, 24:62(2), 48:9,13, 49:15, 57:7, 58:8, 61:11, 64:8, 7:158
V. Üç Harf-i Cer’in hakkında kısa bilgi:
V.a. Harf:
Harf, yalnız başına bir mana ifade etmeyen isim ve fiillerle beraber bulunduğunda bir mana ifade eden kelimedir. Cer Harfleri adı verilen ön takılar, simlerin önlerine gelir ve onları “mecrûr”, son harflerini “kesre” yaparlar. Mef’’ûlleri fiillere bağlayan bu harflere “izâfet harfleri”de denir. Cer harfleri, Türkçedeki “isim çekim ekleri”nin karşılığıdır. Arapça cümlelerde cer harflerine son derece dikkat etmek gerekir. “Aynı fiil, ayrı cer harfleriyle değişik mânâya gelebilir.” (Daha fazla malumat için ilgili kitablara bakılabilir).
V.b. “Min”, “Bi”, “İlâ”:
Özellikle ayet-i kerimede bu üç harf-i cer’e göre anlam verildiği için özellikle bu harfler seçilmiştir.
V.b.1.“min”:
Genellikle (den-dan) ekleri karşılığında kullanılan bu harf, bunun dışında başka anlamlarda da kullanıldığı olur:
1. “ilâ” nın tersine bir kullanılışı vardır: “ilâ” bir şeyin bitişini ifade ettiği halde “min” başlangıcını bildirir.
2. “Bir kısım”, “bazı” anlamında kullanılır.
3. Sebeb anlamına gelir.
4. Kendisinden önce geçen ve anlam yönünden kapalı (mübhem) olan bir kelimeyi, açıklığa kavuşturmak için kullanılır. Bu kapalı kelimeler genellikle; soru edatları, ism-i mevsuller ve şart edatlarıdır.
5. “Yerine”, “Karşılık” anlamında kullanılır.
6. İçinlik.
7. Cümlelerde zâid olarak bulunur. Bu da genellikle kendisinden önce; soru, olumsuzluk, yasaklama ve kendisinden sonraki ismin belirsiz olması şartıyla; Fâil, mef’ul ve mubtedadan önce gelir.
Bazı fiiller me’fullerini “min” ile alırlar. Harf bu durumda “den,dan” anlamını ifade etmez.
V.b.2.“bi”:
Genellikle “e,a, den,dan, ile, yanında, içinde, sebebiyle, vasıtasıyla, vesilesiyle anlamlarında kullanılır:
1. Beraber “me’a” anlamında.
2. Sebeb ifade eder.
3. Lazım fiilleri muteaadi (geçişlilik) yapar.
4. Zâid olarak geldiği de olur.
5. Bağlama, bitiştirme.
6. Karşılık, bedel, değer.
7. İlgi ifade eder.
8. Olumsuzluğu kuvvetlendirmek için gelir.
V.b.3. “ilâ”:
Manası “-e,-a,-ye-,ya, -a kadar, e-kadar, -ye kadar, -ya kadar, ile, beraber, yanına, yanında şeklindedir.
1. Bitiş, sonuç,nihayet.
2. Yönelme.
3. İnde, fi, me’a, li, ellemu harflerinin yerinde kullanılır.
“İlâ” zaman ve mekânda bitiş için kullanılır. Diğer kullanımlar karine yoluyla bilinir.
VI. Metinin çözümü:
VI.a. Bir önceki ayetle bağı:
Ayet “fe”i atıf ile bir önceki ayete bağlanmakta ve yine bir önceki ayetteki “Yâ! Eyyuhellezîne êmenû” nidasıyla ve “in kuntum mu’minîne“ cümlesiyle “kime söylendiğini” veya ayetin “muhatablarını” metnin akışından çıkarabiliriz. “İn lem tef'alû” (1) ise “vezerû ma bekiye miner ribâ” ile açıklanır. “Vezerû, bırakın”(2) müminlere emirdir ve onlardan “mê bekiye miner ribâ, ribâdan bakiyeyi” bırakmaları emredilmektedir yani “Faizden elde etiklerini”, “Faizden mal,para edinme” işini bırakmaları buyrulmaktadır. Türkçedeki “iş bırakma” ile aynı anlamdadır. Emredilen (Vezerû) faiz işini bırakmazlarsa, yapmazlarsa “İn lem tef'alû” şartıyla “bir harble” uyarılmaktadırlar
VI.b.“HaRB” Kelimesi:
HaRB (çoğ.HuRuB): “Harb, harbî, muhârebe” kelimeleri Savaş (Kital,Cihâd), Savaşmak, dövüş, kavga anlamlarına gelen kelimelerdir. Mihrab ise baş köşe, uygun yer, ön taraf için kullanılmıştır.(3) Bu ayette kelime belirsizdir, “nekre”dir.
VII.c. “fE'ZeNû” Kelimesi ve mânâsı:
Fiilin kökü (Elif-Zel-Nun) dur. Bu kelime ve türevleri Kur’an’ı kerim’de izin vermek, kulak vermek, bildirip duyurmak, ilan etmek, bildirmek, dinlemek anlamındadır. Bu ayet-i kerimede de “duyup ta bilin, kulak verin” anlamındadır. “E’zenû” burada da emirdir. Farklı okunuşu yukarıda geçti.
VIII. Harbi kimler ilan ediyor?
Yukarıda metnini verdiğimiz Bakara Suresinin 279. ayetindeki “bi” ve “min” harf-i cer’lerinin anlamı, misal olarak zikrettiğimiz meal yazarları tarafından farklı “takdir” edilmiştir. Failleri de bu takdire göre farklılaşmaktadırlar. Ayet; Tevbe Suresi birinci ayetteki gibi “Allah ve Rasülünden bir barae” anlamında mıdır? Yoksa yine aynı surenin 107. ayetinde ve Maide 33. ayetteki gibi “Allah ve Rasulüyle” savaşan, savaşanlar anlamında mıdır? Mealler de iki anlamla karşılaşan bugünün okuyucusu için yorumlardan birini tercih etme ölçüsü ne olacaktır? Arapça bilenler tarafından yapılan meallerdeki bu farklı anlama ve yorumlamalar nasıl izah edilebilir? Kur’an’ı Kerim’in metni anlama ve yorumlamada farklılığı tetiklemekte midir? Yada tercümeyi yapan veya müfessirin donanımı mı bu farklı anlama ve yorumlamaya etki etmektedir? Farklı anlama ve yorumlama bu metinlerden etkilenen olduğu hesaba katılırsa mütercime veya müfessire bir sorumluluk yüklemekte midir? Sözün öze faklı anlama ve yorumlara ne kadar tahammül edebiliriz ve bunun bir sınırı var mıdır? Bazı düşünsel farklılığın sebebi, anlama ve yorumlamanın doğasından kaynaklanmış olabilir mi?
Cehd bizden Tevfik Allah(a.c)’den
_____________________________________________ _______________
* Bu yazı daha önce "fikritakipte" yayınlanmıştı. düzenlenerek istifadenize sunulmuştur.
1. teF'ALû için bknz. 2:24(2),197,215,279,282, 4:127, 33:6, 58:13
2. VeZeRû için bknz. 2:278, 6:120, 7:180, 62:9
3. “H-R-B” kelime kökünün kullanıldığı ayetler aşağıda verilmiştir:
Bakara, 279; “(bi)-HaRBin” (isim).
Al-i İmrân, 37; “El-miHRâBe” (isim). 39; “(fi)-El-miHRâBi” (isim).
Mâide, 33; “yuHâRRibûne” (fiil). 64; “(li) el-HaRBi” (isim).
Enfâl, 57; “(fi) el-HaRBi” (isim).
Tevbe, 107; “(li men) HâRaBallahe ve Rasulehu” (isim).
Meryem, 11; “(min)-el-miHRaBi” (isim).
Sâd, 21; “el-miHRâbe” (isim).
Sebe’, 13 ; “(min) meHâRîBe” (isim)
Muhammed, 4; “el-HaRBu” (isim).
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Vahiy öncesi ekonomik yapının Kur'an'ı Kerim
metnindeki izleri*
1.Giriş:
İnsanlar temel ihtiyaçları nedeniyle yeryüzünde avcılık ve balıkçılık, toplayıcılık, hayvancılık, çiftçilik, ticaret yapmışlarıdır. Bunlar Avcı-toplayıcı, göçebe, ticaret toplumları olarak sınıflandırılabilir. Vahiy öncesi Arabistan'da yerel ve uluslararası (İlâf) pazarların/panayırların kurulduğu ticaret, hayvancılığın yaygın olduğu ve iklim şartları izin verdiği ölçüde tarım yapıldığı, özellikle Mekke'nin bir ticaret merkezi olduğu bilinmektedir. Peygamber (a.s)'da ticaretle meşgul olmuş, ilk evliliğini de yine bir tüccar olan ve emri altında çalıştığı Hatice validemizle yapmıştır. Kur'an'ı Kerim'de Kureyşlilerin yaz (Suriye) ve kış (Yemen) kervan yolculukları ve ticaretlerine yine Kureyş isimli surede işaret edilmektedir. Bu yazımızda vahiy öncesi ekonomik yapının, Kur'an'ı Kerim'deki izlerinin peşine düşeceğiz. Veya Kur'an'ı Kerim'in işaret ettiği kadar tarihsel bağlamdaki ekonomik alt yapıyı resmetmeye çalışacağız.
2. Vahiy öncesi ekonomik alt yapı
a.) Trampa ekonomisi:
Üretim fazlasının eritilmesi veya üretim açığının kapatılması insanları ticaret yapmaya itmiştir. Bu ihtiyaç sahiplerinin bugünkü gibi "banka parası ceplerinde" olmadığı için mallarını "Mübadele", "Takas", "Trampa" ile "Parasal" fonksiyonlu kullanıyorlardı. Mallar mallarla değiştirilmekteydi.
Mal değişimi veya Trampa:
· "Kim imanı küfre değişirse (yetebeddeli), artık o, düz yolu şaşırmış olur." (2:108)
· " Gerçekten Allah, mü'minlerden nefislerini ve mallarını cennetle mübadele (eştera) etmiştir. …... Şu halde yaptığınız bu alış-veriş dolayı sevinin. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk" (9:111)
· "Onlar, hidayetle delâleti mübadele (eşteravû) etmişleridir; fakat bu ticaret kar etmemiştir; hidayeti de bulmamışlardır." (2:16)
· " Yanınızda olanı, doğrulayıcı olarak indirdiğime iman edin; onu inkâr edenlerin ilki olmayın ve ayetlerimi hiç bir değere mübadele (teşterû) etmeyin. Ve yalnızca bana sığının." (2:41)
b.) Ekonominin lokomotifi Kervanlar:
· " Bir ticaret yahut eğlence görür görmez, dağılıp ona yöneldiler de seni ayaküstü bıraktılar. Onlara de ki: "Allah katında bulunan, eğlenceden de ticaretten de hayırlıdır! Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (62:11)
· "Bir yolcu-kafilesi geldi, sucularını (kuyuya su almak için) gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. "Hey, müjde.. Bu bir çocuk." dedi. Ve onu (kuyudan çıkarıp) "sermaye" olarak sakladılar. Oysa Allah, yapmakta olduklarını bilendi." (12:19) (yine bak: 12:82, 94)
· "Kardeşler dedi: "Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz." (12:75)
· "Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar da uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşseydiniz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı) . Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, Semi'dir, Alim'dir" (8:42)
Vahiy öncesi, kervanlar üretim fazlasının ve üretim açığının kapatılması için kullanılmaktaydı. Elbette bu kervan yollarının güvenliği çok önemliydi. Merkezi şehirlerde bu kervan yolları üzerine kurulmuştu. Tüccarlar mallarıyla panayırdan panayıra taşınıyorlardı. Panayırlar yapılan yere ve oranın ileri gelenlerine servetler sağlıyordu.
c.) Ticaret yolları:
· "(Gelen hidayetle) Kureyş anlaşmalı, anlaştıkları (gibi) kış ve yaz ticaretlerinde. Onların açlıklarını gideren ve her çeşit korkudan emin kılan, bu evin Rabbi’ne ibadette bulunsunlar" (1-4)
Mekke'den kalkan bir kervanın alış-veriş için dışarıya gidip gelmesi altı aylık bir süreydi. Tarihsel bağlamda iki önemli ticaret yolu vardı;
Baharat Yolu ve İpek Yolu:
Baharat günümüzden binlerce yıl önce Doğu ülkelerinde kullanılıyordu. Orta Çağ Avrupa'sında soyluların sofralarına da girince çok önemli bir ticaret ürünü haline geldi, ama pahalı olması nedeniyle ancak varlıklı kimseler satın alabiliyordu. Aslında tarçın, kakule, zencefil ve zerdeçal satışına dayanan baharat ticaretini Çinliler İsa’dan önce başlatmıştı. Baharat, Doğu’dan Avrupa'ya iki ayrı yoldan gelirdi. Bunlardan biri Orta Asya üzerinden geçen İpek Yolu'ydu. Ama İpek Yolu asıl olarak eskiçağlarda Çin ipeğinin Roma’ya taşındığı yoldu. Öbür yol ise, Hindistan ve Seylan'dan (Sri Lanka) Kızıldeniz'deki Akabe Körfezi'ne, Yemen kıyılarına ya da Basra Körfezi'ne gelen denizyoluydu. Baharat yolu, eski çağlarda, Uzakdoğu'yu Batı'ya bağlayan ticart yollarından biridir. Diğeri İpek Yolu'dur. Kızıl deniz’i, kuzeye doğru uzunlamasına geçiyordu. Güney Arabistan’dan Akdenizin doğu kıyılarındaki şehirlere gelen bir kervan oluyordu. Başka bir kervan yolu Güney Arabistan’ı Mezopotamya’ya bağlıyordu. Tacirler, Doğu Afrika’nın ticaret eşyasını, Arabistan’ı Afrikadan ayıran Babülmendeb boğazından geçirerek kuzeye gönderiyorlardı. Bu kıyılardaki limanlarda gemilerden boşaltılan baharat karayoluyla Fenike ve Filistin kıyılarına, Mısır'da İskenderiye'ye ve Karadeniz'e ulaştırılırdı. Sonra gene denizyoluyla Avrupa'ya taşınırdı.
İpek Yolu’nun karmaşık şebekesi sayesinde Doğu ve Batı arasındaki temas günden güne yoğunlaşmıştı. Çin’in tarihi kayıtlarında örneğin Hutao-çeviz, Hugua-karpuz, Hujiao-biber ve Hu Luobo-havuç gibi Batı’dan getirilen birkaç bitkinin adı yazılıdır. M.Ö 7. yüzyılı ve 9. yüzyılı arasındaki Tang hanedanı döneminde İpek Yolu en büyük canlılığa kavuşmuştu, Çin ve Batı ülkeleri arasındaki ilişkiler oldukça gelişmişti. Batı’dan az rastlanan hayvan ve kuşlar, mücevher, baharat, cam eşyası, altın ve gümüş, Batı Asya ve Orta Asya tipi müzik, dans, mutfak kültürü ve kıyafetler gibi kültür etkenleri sürekli Çin’e yayılmıştı. Aynı anda ipek, dut, kağıt, matbaacılık tekniği, lake ve porselen eşyaları, barut ve pusula gibi Çin’in ürünleri ve teknolojileri de İpek Yolu üzerinden dünyanın çeşitli yörelerine yayılmıştı ve dünya medeniyetine büyük katkı yapmıştı.
Yolların soyguncularla dolu olduğu dönemde tüccarların geliş-gidişlerini güvenle sağlamak gerekiyordu. Bu yüzden Kureyşin komşularıyla yaptığı ticaret anlaşmaları çok önemliydi. Kervanlar bu komşu topraklardan geçiyorlardı. Kervanlara bir şey olması, hem o kervanın geçtiği insanlar tarafından bir utanç hem de ekonomik kayıptı. Mekke mele'lerinin zengin tüccarlar olduğu düşünüldüğünde vahye karşı çıkışlarının altında akidevi olduğu kadar ekonomik kaygılarında olduğu görülecektir.
d.) Güvenlik ve Toplanma yeri:
· "Dediler ki: «Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız» Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp-toplandığı, güvenli bir harem'de yerleşik kılmadık mı? (e ve lem nümekkil lehüm haramen aminey yücba ileyhi semeratü külli şey'ir rizkam mil ledünna) Fakat onların çoğu bilmiyorlar." (28:57)
· "Hani İbrahim: «Rabbim, bu şehri bir güvenlik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır» demişti" (2:126)
· "Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre)." (95:3)
· Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık.
e.) Panayırlar veya modern fuarlar, ticaret merkezleri:
Vahiy öncesi Arabistan'da senenin belli aylarında panayırlar kurulurdu. Kureyşin Hac mevsimine yakın veya Hac mevsiminde Ukaz (Taif yakınında), Mecenne (Mina), Zu'l-Mecaz (Ukaz ve Mekke arasında) ismiyle bilinen panayırları vardı. Ukaz Zilkade hilalinin görülmesinden sonra başlar ve yirmi gün devam ediyordu. Oradan bozulan panayır Meccenne'de Zilhicce'nin başlangıcına kadar sürüyor, ondan sonra panayır Zulmecaz'da kuruluyor. Tevriye gününe yani Zilhicce'nin sekizinci gününe kadar devam ediyordu. Ondan sonra Mina'ya Arafat'a çıkıp hac yapılırdı. Özellikle Ukaz panayırı uluslar arasıydı. Bugünkü sanayi ve eğlence fuarları gibi, bu panayırlar alış-veriş pazarları olduğu kadar kültürel ve eğlence merkezleriydiler. Bu aylarda savaş yapılmazdı. Peygamber(a.s) Mekke'den Medine'ye hicretine bu panayırlar vesile olmuştur. Peygamber(a.s) Medine'ye geldiğinde "Medine pazarını" bizzat oluşturmuş, denetlemiştir.
· "Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın. Allah'tan sakının ve bilin ki Allah (kendisine) sığınanlarla beraberdir." (2:194)
· "Rabbinizden bir lütuf ve bereket istemenizde hiçbir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'a-i Haram'da Allah'ı zikredin. O'nu, O'nun size gösterdiği gibi anın. Siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz." (2:198)
· "Sana haram ayı, onda savaşmayı soruyorlar. De ki: "O ayda savaş büyük bir günahtır. Ama Allah yolundan alıkoymak, O'na ve Mescid-i Haram'a nankörlük etmek ora halkını oradan sürüp çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır." (2:217)
· "Bundan böyle yeryüzünde dört ay dolaşın. Ve bilin ki Allah'ı aciz bırakamazsınız. Gerçekten Allah, küfre sapanları hor ve aşağılık kılıcıdır." (9:2) (Bu ayet Mekkeli müşriklere ekonomik bir yaptırımı da içermektedir. Ayet müşriklerin ticari faaliyetlerinin kısıtlandığı anlamına da gelmektedir.)
Arabistan'da diğer panayırlar:
Nazet (hayber), Hacer/Hicr (Yemame), Dumetu'l-Cendel (Suriye sınırında), Muşakkar (bahreyn'de), Suhar (Uman), Debâ (Uman'da deniz kıyısı), Şihr (mehre, Aden ile uman arasında deniz kıyısında), Aden San'a (Yemen), Rabiye (Hadramut).
f.) Mal paralar:
Paranın ilk formu mal paradır. Değerli ihtiyaç maddeleri (tuz, un v.s) mal para olarak kullanılmış daha sonra değerli madenlerle (altın, gümüş) bu işlev yerine getirilmiştir. Tartılarak ve maden miktarı değeri belirlendiği için mal para denmiştir. Vahiyden önce Arabistan'da Araplar tarafından basılmış mal para bilinmemektedir. Kur'an'ı Kerim'in bahsettiği Dinar (Bizans parası) ve Dirhem (İran parası) ise tedavülde/dolaşımda olan mal paralardır.
f.1.) Dinar (Altın sikkeler):
· "Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, ona bir kantar emanet bıraksan onu sana öder; onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar(bi dınari) emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip-durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler konusunda üzerimizde bir sorumluluk yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler." (3:75)
f.2.) Dirhem (Gümüş sikkeler):
· "Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme(derahime) sattılar. Onlar onu pek önemsemediler." (12:20)
· "Ne zamandan beri burada olduğumuzu Allah hepinizden iyi bilir. Şimdi şu gümüş para ile birinizi şehre gönderin de en temiz yiyeceği kimin sattığına baksın, birazını size getirsin. Fakat dikkatli olsun da kesinlikle burada olduğunuzu hissettirmesin." (18:19) ayette bahsedilen veriq: gümüş yaprak, gümüş parça veya gümüş para, gümüş akçe olarak tercüme edilmiştir.
f.3.) Külçeler:
· "… kantar kantar altın ve gümüşe…." (3:14)
f.4.) Altın eşyalar:
· "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır" (43:71)
"altın bileziklerle bezenecekler" (18:31, 22:23, 35:53, 43:53)
f.5.) Diğer değerli taşlar:
· "..inci takınırlar.." (35:33)
· "Çıkıyor onlardan inci ile mercan" (55:22)
g.) Hayvancılık:
Arabistan yarımadası hayvancılık için çok elverişli olmasa da özellikle iklim koşulları göz önüne alındığında develer (59:6, 12:65) öne çıkmakta hem ticaret amaçlı hem de yiyecek ve giyecek amaçlı kullanılmaktadırlar.
· "Allah size evlerinizi dinlenme yeri kıldı. Hayvanların derilerinden, yolculukta ve ikamet zamanlarınızda kolayca taşıyacağınız evler; yün, tüy ve kıllarından bir süre kullanacağınız giyimlikler ve geçimlikler var etmiştir." (16:80)
· "Hayvanlardan yük taşıyan ve (yünlerinden, tüylerinden) döşek yapılanları da (yaratan O'dur) . Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır." (6:141)
· "Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz." (23:21)
· "Binek olarak kullanmanız ve yemeniz için hayvanları sizin için yaratan Allah'tır." (40:79)
h.) Avcılık:
Av(Es-Saydi), Avlanmak Kur’an’ı Kerim’de altı kez geçmektedir. Bunlar 5 Maide Suresi: 1, 2, 94, 95, 96 (iki kez) ayetleridir. Bu ayetlerde hem kara avından hem de deniz avından bahsedilmektedir. Yine bu ayetlerde Mızrakla avcılıktan ve avcı hayvanlardan bahsedilmektedir.
ı.) Deniz ve denizcilik:
Denizle ve denizcilikle ilgili Kur'an'ı Kerim'de muhataplarının deniz seyahati esnasında tasvir edildiğine şahit oluyoruz. Fırtınalı bir günde denizde seyahat eden misaller muhataplarının "deniz yolculuğu" düzeyinde kaldığına bir işaret olabilir. Yine bu ve buna benzer ayetler için bak. 6:97, 24:40, 35:12, 42:32
· Gemiler: 10:22,42:33
· Balıkçılık: 16:14, 17:66-69, 5:96
· İnci ve mercan: 16:14, 55:22
i.) İklim Şartları, Tarım ve Çiftçilik:
Arap yarımadası yağmurların az olması nedeniyle (23:18, 30:48,49) tarıma pek elverişli olmasa da bölgenin belli bölgelerinde tarım yapılmaktaydı. Kur'an'ı Kerim'de fazlaca işaret edilen tarım ürünleri üzüm, hurma, zeytin, nar ve ekinlerdir. İlgili ayetler şunlardır: (6:99,141, 16:10,11, 23:19, 36:33,34, 50:7-11, 56:63-70, 80:24-32). Hem kendileri için hem de pazarda ve panayırlarda satmak için bu ürünleri ekecek, hasadını kaldıracak köylü veya çiftçi bir topluluğun olması da gerekir. Yine Kur'an'ı Kerim'de Cennet ve Cehennem tasvirlerinde tarihsel bağlamın iklim ve tarım şartlarına yönelik izlere bulunmaktadır.
· "Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tadları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirildiği ve biçildiği gün hakkını verin; israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez." (6:141)
· "Yerde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu toprak parçaları, tek ve çok köklü üzüm bağları, ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen kimseler için bunda ibretler vardır". (13:4)
· "Allah onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve her türlü ürünü yetiştirir. Düşünen kimseler için bunda ders vardır." (16:11)
· "İyi bilin ki (âhirete yer vermeyen) dünya hayatı, bir oyundur, bir oyalanmadır, bir süstür. Kendi aranızda karşılıklı övünme, mal ve nesli çoğaltma yarışıdır. Tıpkı o yağmura benzer ki bitirdiği ürün, çiftçilerin hoşuna gider. Ama sonra kurur, sen onu sapsarı kurumuş görürsün. Sonra da çerçöp haline gelir. İşte dünya hayatı da böyledir." (57:20)
k.) Zanaatkarlar:
Yukarıda mal para bahsinde değerli taşlar, hayvancılıkta deri tabaklanması, yine Kur'an'ı Kerim'de demir'den, bakır'dan, cam kadehlerden bahsedilen ayetlerde altınları bilezik yapan kuyumcular, deri tabaklayan dericilerden, demirci ve bakırcılardan bahsedilebilir.
3.) Ekonominin hortumcuları veya haram zadeleri:
Kur'an'ı Kerim ekonomik alt yapının ifsad edilmesinde öncelikle riba veya faiz'e işaret eder. Kur'an'ı Kerim zengin olmayı, servet edinmeyi kınamamış haksız mal edinmeyi, emeğin sömürüsünü, hileyi, kusurlu mal ve ticareti kınamış ve yasaklamıştır.
3.1.) Riba: (artmak, kabarmak, makul olmayan artış)
· Riba haramdır: 3:130, 2:278
· Riba yiyenlar Allah ve Rasulüne savaş ilan etmiş olurlar: 2:279
· Riba yiyenler şeytan/cin çarpmış gibi dirilecekler: 2:275
· Riba olsun diye verilenler Allah'ın yanında artmaz, zekat artar: 30:39, 2:279
· Riba yiyenler "Riba da alış-veriş gibidir" derler: 2:275
3.2.) Haksız, hileli kazanç:
· "Doğru terazi ile tartın" (26:182)
· "Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. doğru teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir" (17:35) Kur'an'ı Kerim'de ahiret günüyle ilgili günahların tartılması, adalet terazilerinin kurulması, günah ve sevapların kefelere konması vb. tasvirlerde ekonomik işleyişin izlerine rastlamak mümkündür.
· "Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz." (17:34)
· "Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın." (2:188)
· "Bir peygamberin emanete hıyanet etmesi olacak şey değildir. Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her benliğe; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez." (3:61)
· Ey İnananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder (4:29)
3.3.) İstif etme veya Stokçuluk:
· "Ey iman edenler, gerçek şu ki, (Yahudi) Hahamlardan ve (Hıristiyan) rahiplerinden çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip (stoklayıp) de Allah yolunda harcamayanlar ise, onlara da acıklı bir azabı müjdele". (9:34)
· "Mal toplayarak (stoklayarak) onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline!" (104:1-2
· "Malı da 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz" (89:20)
· Gördün mü o şahıs ki ahiretteki ceza ve mükafatı yalanlar. Öksüzü kakıştıran, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur. Yazıklar olsun o Sâlât edenlere, Ki onlar Sâlâtlarından gafildirler gösteriş için yaparlar, zekât ve diğer yardımlarını esirger, vermezler (107:1-7)
5. Sonuç ve değerlendirme:
Her türlü ekonomik faaliyetin temelinde üretici ve tüketici olarak insan düşünüldüğünde. Zaafları ve erdemleriyle insan kullandığı araçları kirletmekte veya ihya etmektedir. Vahiyden sonra insanlar trampa ekonomisinden, tarım toplumlarından sanayi toplumuna geçmişler. İnsan-hayvan gücünün yerini makineler almış ve makineler evrimleşmiş. Mal paralardan, plastik ve sanal paralara geçilmiş. Ekonomiler devletlerin başa çıkamayacağı boyutlarda büyümüş ve ekonomiye yön veren kurumlar oluşmuş. Ekonomik ilişkiler uluslar arası düzeye varmış, çok uluslu şirketler ülkelerin siyasi kaderini tayin noktasına gelmişlerdir. Tarih göstermiştir ki, siyasal olayların arkasında ekonomik alt yapı her zaman olmuştur. Yine ekonomik bağımsızlık siyasi bağımsızlığında önemli dayanağı olmuştur. Bu nedenle Mekke oligarşisi Vahye karşı çıkmıştır. Mekke'ye giden yollara sahip olmak Mekke'ye sahip olmak demekti. Bu yüzden Peygamber(a.s)'ın "Medine Pazarı" müşrik Mekke'nin alternatifi ve Medine'nin ekonomik özgürlüğü olmuştur. Yine vahiy öncesi ekonomik alt yapının mağdur ettiği insanların durumunun iyeleştirilmesi için Kur'an'ı Kerim, "Zekat", "İnfaq" ve "Karz-ı Hasen"e önemli vurgular yapmıştır.
Bu yazımızda bir kitap konusu olacak "vahiy öncesi ekonomik alt yapı"nın tam bir tasvirini yapmadığımızı belirtelim, bir makalede ancak özet yapılabileceğinin farkında olarak. Sözü Şuayb(a.s)'ın kavmine tavsiyesi ile bitirelim;
"Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın; gerçekten ben, sizi (bu konuda ) rahat içinde görüyorum. Doğrusu ben, sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum. "Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adaleti gözeterek- tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp- eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir bekçi değilim." (11:84-86)
Cehd bizden Tevfik Allah(a.c)'den
* bu yazı daha önce "fikritakip"te yayınlanmıştı.
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
|
|