Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
şimdi asacağımı daha önce Hanif Dostlar da bir yere asmıştım ama . . .
bir daha asma ihtiyacı hissettim . . .
----------------------
ya Allah
Allah ın izni ile
Allah rızası için
yanılmayan bir Allah
Ara Cezalandırma
ızgara tavuğun butunu ısırırken, bazen, aklıma gelir: sen kimsin, kim idin, acaba hangi insan nefsi bu bedende cezasını çekiyor. acaba nasıl bir hayat yaşadın da öldükten hemen sonra tartılan amel defterlerinin soldakisi ne kadar ağır bastıda sana bu ceza uygun görüldü.
bir civciv bedeni ile dünyaya gelirken, yumurtadan çıkmak ne kadar zorlamıştır seni, küçücük idin yemler ile beslediler seni, veya topraktan ne bulduysan yedin, solucan, ot, veya çöp gibi. hissediyordun, önceki hayatında bir insandın şimdi ise bir hayvan bedenindesin ve biliyorsun bu yaşam, senin insan iken yaptıklarının karşılığı, hangi insan veya kim olduğunu bilmiyorsun ama şimdi bir ceza hükmü verilmiş ve sen bunu çekiyorsun. . .
ite kaka veya rahatlıkta serpildin büyüdün, piliçlik dönemin geldi. eğer şanslı idi isen hemen boğazlanmamışsındır, kuluçkalık bırakılırsın, horozların sana atlamalarını ve sana göre koca koca olan yumurtaları yumurtlamayı hissedersin, yaşarsın, yumurtaların üzerinde uzun bir süre kuluçkada kalırsın. sonra vaktin gelince acılar içinde bogazlanırsın ve gerek kaynayan suya koyulduktan sonra veya gerek konulmadan tüylerin yolunur, bütün bu acıları hissedersin. sonra böğrün tam ortasından yarılır ve bütün sakatatların ve iç organların çıkarılır, bu arada kafan ve ayaklarını kaybetmişsindir, atılmışlardır. onların çürümesini veya bir hayvan tarafından yenilmesinin acısını bire bir yaşarsın, hissedersin, bu acıların da hepsini yaşarsın. . .
eğer şanslı isen seni kesen seni hemen parçalar ve pişirir, eğer şanslı değil isen kesildikten ve yolunduktan sonra paketlenip bir derin dondurucuya atılırsın, orada bilmeme ne kadar beklersin, o soğuğu yaşarsın. her türlü durumda, pişirilme vaktin gelince dondurucudan çıkarılıp erimeye bırakılırsın. mesela, senden şiş ve ızgara yapacaklardır. bunun için seni önce bir güzel parçalarlar, sonra seni terbiye ederler, bütün bunları bire bir yaşarsın. sonra zamanı gelince şişlenirsin veya ızgaraya dizilirsin, sonra kor gibi hazırlanmış bir ateşin üstüne getirilerek mangala dizilirsin, sıcaklık o kadar muazzamdır ki etlerin kemiklerinle beraber pişmeye, yağların da erimeye başlar, eğer ızgarada isen sıkıştırıldığın için sıcaklığı daha çok hissedersin. pişme süresince evrilir çevrilirsin, varsa üzerindeki derilerin kavrulur, bir güzel pişersin. bu acıların hepsini, kesilmiş her bir parçanda ayrı ayrı, bire bir yaşarsın. . .
piştin, şişten veya ızgaradan çıkarılırsın, zevk bu belki biri üstüne limon sıkar, servis tabağına koyulursun veya dürüm yapılırsın. yanına güzelce acı biberler ve soğanlar dizilir, ateşten kavrulduğun yetmezmiş gibi bide biberin ve soğanın acısını hissedersin, neyse devam edelim. . .
piştikten sonra her bir parçanın bir insan ağzına götürülüp parçalanacağını bildiğinden bu beklenti sana asırlarca uzun ve eziyetli gelir, ve vaktinde bir parçan bir el tarafından alınır ve sağlam ve keskin dişlerin olduğu ağıza götürülür, ısırılarak parçalanacağını bilmek ve sonra bu acıyı direkmen hissetmek ve yaşamak. . . icabında seni yiyecek olan bir guruptur ve ayrı ayrı parçalarının ayrı ağızlarda parçalanıp ezilmesini, un ufak edilmesini yaşarsın, acısı ne kadar büyüktür, Allah bilir. ağızlarda parçalanırken, yumuşatılmak için, dünyanın en hızlı etkili zehirlerinden olan tükürük ile yumuşatılırsın, icabında üstüne bir daha limon sıkılır veya biberle beraber parçalanırsın veya bir asitli veya alkollü içecek ile beraber yemek borusundan mideye kayarsın, orada seni dahada ayrıştıracak, parçalayacak mide asidi ile karşılaşırsın, orada işin bitti mi, bağırsaklara doğru yol alırken ve bağırsaklarda, vücut sendeki yararlı olan herşeyi emer alır, bağırsakların sonuna doğru senden geriye pek birşey kalmamıştır, sadece posan kalmıştır, yani kısaca (afedersiniz) “bok” olmuşsundur. vücudun keyfinin gelmesini beklersin ve vakti geldiğinde de misait yerden dışkı olarak atılırsın. bunların hepsinin acısını, zorluğunu, ezikliğini birebir yaşarsın, herbir parçanda, herbir ayrı insanda yaşarsın. . .
ne malum, belkide seni kesip parçalayan sonra şişlere dizip ateşlere atan, belkide cezasını aldığın insanın yaşamında, kendisine her türlü eziyetlerde bulunduğun karındır, belkide haklarını gaspettiğin bir insandır, . . . vd., . . . Allah bilir. . .
daha bitmedi. . . dışarı atıldığın yer şansına göre: lağıma doğru gittiysen, diğer cezalandırılmış insan nefislerinin dönüşmüş olduğu çıktılar ile beraber olursun, orada senden fareler veya su içi böcekleri faydalanır ve yine parçalanma acılarını yaşamaya devam edersin. yok eğer kuru bir yere mesela ormanda dağa taşa atıldıysan, zamanla kurumaya başlarsın ve içinden böcekler türer ve seni parçalamaya devam ederler, sen yine bunları yaşarsın. yaşarsın çünkü nefis böyle cezalandırılıyor. . .
diyelim ki bu tavuk bedeninde senin daha fazla çekebileceğin bir ceza bir acı kalmadı ama senin bu cezayı yaşaman senin amel defterinin seviyesini düzeltmeye yetmedi diyelim. bu sefer icabında tekrar birdaha tavuk bedeninde dünyaya gelirsin veya başka bir hayvan olarak veya bir bitki olarak dünyaya gelirsin ve cezanı çekmeye devam edersin, ki ne zaman senin amel defterin dengeye gelir o zaman cezan bitmiş demektir ve senin nefsin ile senin ruhun yeniden biraraya getirilerek bir insan yavrusunda can bulup dünyaya tekrar gelirsin ve dünyada yeniden Allah ın emirlerini yapıp yapmamaya, senin seçimin ile nefsinin isteğine göre devam edersin, ama hafızanda çektiğin bu ceza ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur, verilmez, herşeye yeniden sıfırdan başlarsın. . .
yukarıda anlattığım hikaye bir insanoğlunun öldükten hemen bir gün sonra defterlerinin kıyaslanarak/tartılarak, o insanoğlunun nefsinin cezalandırılması evresinden bir örnek vermektedir. ha, o insan belki iyi idi sağ daki defteri ağır bastıysa diyorsanız, o zamanda o nefis te ruhuyla beraber, ödüllendirilmek için, dünya üzerinde daha rahat ve daha mutlu olabilecekleri bir hayata adım attırılırlar. tabii, önceki hayatlarından hafızalarında herhangi bir bilgi yoktur ve dünyada zenginliğin ve kolaylığın olduğu yerde yine kendi nefislerinin kararına göre yaşarlar. . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
burada cezalandırılan nefistir ancak bu cezayı hissedebilmesi için bir bedene ihtiyaç vardır, bu nefise acıyı hissetirebilecek bir tavuk bedeni veya herhangi bir hayvan veya bitki bedeni olabilir. sonuçta nefis acıyı hissederek bire bir cezalandırılmaktadır. buna ara cazalandırma diyebilirirz. . .
Allah, bir beklentisi olduğu için insanoğlunu yaratmıştır (yaratmaları bir yoktan var etme değil, bir mühendislik olarak yorumluyorum), bu beklentide, bilmem kaç on yıllık bir süre sonunda, bir nefise ve ruha verilen bir bedenden elde edilen sonuçların, verilerin sınanabilmesi için bilmem kaç yüzbin yıl (ilk insanlardan itibaren) sonra ahiretin gelmesinin beklenilmesi mantıksız geldiği için ara cezalandırma adını verdiğim yukarıdaki hikayeyi yazdım. . .
peki, ana cezalandırma nasıl olacak derseniz: vaktinin geldiği anda, sur a birinci üfleme ile kıyamet kopacak, bütün canlılar ölecek (dikkat: kıyamet vaktinde ölen hiç bir insanın mezarı olmayacaktır (ikinci sur da insanları mezardan çıkarıyorsunuz da. . .), zaten olamaz da, daha önceden ölmüş olup ta mezara girenlerin mezarlarıda kıyamet vaktinde yok olacaktır) dünya parçalanacak ama toprakları uzaya dağılmayacak, zaman ile belki birkaç yüz yıl, bin yıl veya milyon yıl (???) içerisinde dünya toprakları tabak veya disk şeklinde toplanacak, zamanı geldiğinde yine Allah ın emri ile kıyamet vaktinde veya en son öldükleri şekil ve suret ile, Hz Adem in yaratıldığı gibi, insanlar yeniden yaratılacak, bedenlere yeniden kendi ruh ve nefisleri verilecek, sur un ikinci üflenmesi ile bütün insanlar bir derin uykudan uyanıyorlarmış gibi kalkacak ve topraktan çıkacaklardır (bu sefer ana karnı,,, herhangi bir,,, toprak tır), hepsinin yaşı 33 olacaktır, herkes daha önce yaşadığı bütün hayatları ve ara cezalandırmaları hatırlayacaktır. . .
ayağa kalkan herkes, gürültünün yani sur un sesinin geldiği yere doğru yönelecektir, yürürler iken ve büyük bir şaşkınlık içerisinde, ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar iken herkese amel defteri sağından veya solundan verilecektir. buna istinaden insanlar ya korkacaklar veya rahatlayacaklardır, sonra yargılama vakti gelecek ve herkes sıra ile amel defterini açarak yaptıklarından kendilerine sorulacaktır, sonuçta Allah ta kendi değerlendirmesini katarak, sonuç iyi ise yargılananı cennete kötü ise cehenneme ve cezasının veya ödülünün büyüklüğüne göre buralardaki katlardan birine yollayacaktır. cehenneme gitmiş ise buna da ana cezalandırma diyebiliriz. . .
iki hatırlatmada bulunmak istiyorum:
ilki: İslam Dinin de yaratıcımızın tek bir adı vardır, O da Allah tır. diğer 99 veya bilmiyorum kaç tanesi fiilleridir, sıfatlarıdır. ama “tanrı” kelimesi hiç birinden değildir.
ikincisi: Hz Muhammed, sizin akranınız veya arkadaşınız değildir. lütfen biraz saygı. . .
Allah a emanet olun
mehmet rende
10.06.2010
|