Yazanlarda |
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sünnetullah Nedir? -1-
Yüzyıllardan beridir insanların en çok merak ettikleri ve anlamaya çalıştıkları konuların başında kader mevzuu gelmektedir. Kaderle ilgili Kur’an-ı Kerim’de yeterince dolaylı ya da doğrudan bilgi bulunmaktadır. Ancak bu şaşmaz verilerin sağlam bir muhakemeyle değerlendirilemediği, bir takım zayıf rivayetlerin etkisiyle bu ayetlerin gereği şekilde anlaşılamadığı ve anlatılamadığı da ayrı bir husustur.
Biz bu makalemizde kader ve sünnetullah ilişkisini ele almaya ve konuyu ayetlerle ve sahih sünnetle açıklamaya çalışacağız. Bu itibarla, öncelikle sünnetullahın bir tanımını yapmamız yerinde olacaktır.
Bize göre sünnetullah; “Allah’ın kendisi için benimsediği değişmez davranış tarzı”dır.
Yani Kur’an’da da ifade edildiği üzere sünnetullah, yüce Allah’ın kendisinin bizzat uymayı taahhüt ettiği ve kendisi için benimsediği kurallar bütünüdür.
Sünnetullah’ı, Allah’ın tabiat ve sosyal düzenle ilgili koymuş olduğu yasalar şeklinde tarif etmek maalesef sünnetullah kavramını tam olarak izah edememekte ve Kur’an’ın anlaşılmasını güçleştirebilmektedir.
Tabiatta Allah tarafından yaratılan fiziksel, kimyasal ve biyolojik tüm kurallar belirli bir ölçü ve denge ile yaratılmış olup, bu konulan kanunların kıyamete kadar da değişmeyeceği yine Kur’an’da ifade edilmektedir.
Bu bakımdan sünnetullah daha farklı bir şey olup, Allah’ın bizzat kendisi için belirlediği ve uyacağına söz verdiği ilkeler bütünüdür.
Diğer taraftan tabiatta var edilen dengenin kader kelimesi ile açıklandığı bilinmektedir. Nitekim kaderin kelime anlamlarından biri de ölçü ve denge demektir.
Konu ile ilgili şu ayetler üzerinde düşünmemiz yerinde olacaktır.
“Biz, her şeyi bir kadere (bir düzene, ölçüye, plana) göre yarattık.” (Kamer, 54/49)
“Hiçbir şey yoktur ki, kaynağı Bizim katımızda olmasın; ve Biz hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma dayanmasın.” (Hicr, 15/21)
“Ve O, gökleri yükseltti ve [her şey için] bir ölçü koydu. ki [siz, ey insanlar,] asla [doğruluk ve haklılık] ölçüsünden şaşmayasınız.” (Rahman, 55/7-8)
“Ve yeryüzünü yayıp üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirdik; ve orada [hayatın] her türünün dengeli bir biçimde büyüyüp boyvermesini sağladık” (Hicr, 15/19)
“O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.” (Furkan, 25/2)
“Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a dayanırsa O, ona yeter. Allah, buyruğunu yerine getirendir. Allah herşey için bir ölçü koymuştur.” (Talak, 65/3)
“Bilin ki, Allah'a göre ayların sayısı, Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu ölçü uyarınca onikidir; [ve] bunlardan dördü haram aylardır...” (Tevbe, 9/36)
Bütün bu ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı gün koyduğu kesin bir hüküm vardır ve o hükme göre her şey belli bir ölçüye ve kurala göre yaratılmaktadır. Yüce Allah tarafından konulan bu ölçünün kıyamete kadar değişmeyeceği ise şu ayetlerle ifade edilmektedir.
“Allah'ın yöntemi (yol ve yordamı) öteden beri hep böyledir ve siz Allah'ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!” (Fetih, 48/23)
“Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de [izlediğimiz] yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.” (İsra, 17/77)
“Daha önce gelip geçen [bu tür günahkar]lar için Allah'ın tatbik ettiği yol budur; ve sen Allah'ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!” (Ahzab, 33/62)
“...Halbuki, bütün şeytanî tuzaklar [sonunda] sadece sahiplerini yutar; yoksa onlar, önceki [günahkar]ların [sürüklendikleri] yoldan başka bir şey mi bekliyorlar? Sen Allah'ın tuttuğu yol ve yöntemde (nizam ve yasalarında) hiçbir değişiklik göremezsin; evet sen, Allah'ın yolunda ve yönteminde bir sapma göremezsin!” (Fatır, 35/43)
“Fakat cezamızın farkına vardıktan sonra iman etmiş olmaları kendilerine bir fayda sağlamayacaktır. Allah'ın kulları için her zaman uyguladığı yol yöntem budur: İşte, hakikati inkar etmiş olanlar, o zaman ve orada, ziyana uğramış olacaklardır.” (Mümin, 40/85)
Görüldüğü üzere yüce Allah, bütün bu ayetlerde yarattığı tüm kulları hakkında belirlemiş olduğu yasalarında hiçbir değişikliğe gitmediğini ve bundan sonra da gitmeyeceğini açıkça ifade etmektedir.
Bu nedenle, nasıl ki yüce Allah kullarının yaşadığı bu dünya hayatında onlar için belirli kurallar ortaya koymuş ve bunlara uyulmasını istemişse, aynı şekilde kendisi içinde bir takım ilkeler belirlemiş ve kendisi de koyduğu bu ilkelere harfiyen uyduğunu şu ayetlerle bize haber vermiştir.
“Rabbinin [her günahkara tevbe için tanınan] belirli süre konusunda önceden verilmiş bir kararı olmasaydı, [günah işleyenlerin derhal cezalandırılması] kaçınılmaz olurdu.” (Taha, 20/129)
Bu ayette yüce Allah, günahkarlara mühlet vermek konusundaki “sünnetullah”ı yani davranış tarzını bize haber vermekte ve koyduğu bu kurala uyduğunu açıkça belirtmektedir.
“Katımızdan bir emir gereği: çünkü biz [doğru yola ileten mesajlarımızı] her zaman göndermekteyiz” (Duhan, 44/5)
Bu ayette ise yüce Allah kendisi için belirlediği ilkenin bir sonucu olarak insanlara kendi içlerinden peygamber gönderdiğini ifade etmektedir.
“Biz hiç kimseye gücünün üstünde yük yüklemeyiz; ve katımızda [insanların ne yaptığı, ne yapabileceği konusunda] gerçeği söyleyen bir kitap bulunmaktadır; binaenaleyh, kimseye haksızlık yapılmayacaktır.” (Müminun, 23/62)
Bu ayette de Yüce Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir yük yüklemeyeceğini, kayıtların çok güzel ve eksiksiz tutulduğunu, nimet külfet dengesinin gözetetilerek kimseye asla haksızlık yapılmayacağını açıkça ifade etmekte ve bir ilkesini (sünnetullah) daha bizlere haber vermektedir.
“İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz (karar) geçmiş olmasaydı, ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri bitirilir)di.” (Yunus, 10/19)
“Ve gerçek şu ki, Biz Musa'ya da [öz olarak aynı ilkeleri içine alan bir] kitap verdik, insanların bir kısmı ona karşı (da) kendi görüşleriyle karşı çıktılar. Eğer Rabbin tarafından önceden takdir edilmiş bir karar olmasaydı, şüphesiz, aralarında [hemen, o safhada] yargı gerçekleştirilir (ve işleri bitirilir)di... (Hud, 11/110)
“Şimdi onlar, [Allah'ın] azabını çabuklaştırman için sana meydan okuyorlar; eğer [bunun için Allah tarafından] belli bir vade konulmuş olmasaydı azap elbette başlarına hemen gelirdi! Ama o âniden kopup gelecek ve hiçbiri de farkında olmayacak.” (Ankebut, 29/53)
Bu ayetlerde de yüce Allah kendisi için koyduğu kurala uyduğunu, belirlediği o sürenin dolmasını beklediğini, derhal hüküm vermediğini açıkça ifade etmekte ve bir sünnetullahı daha bize öğretmektedir.
“İmdi, eğer Allah, [bu dünyada] yaptıkları kötülüklerden ötürü, insanları [hemen] tepeleyecek olsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları, belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar erteliyor. Süreleri dolduğu zaman, sonlarını bir an olsun ne geciktirebilirler, ne de öne alabilirler.” (Nahl, 16/61)
“Eğer Allah, insanları [hayatta] işledikleri [kötülükler]den dolayı [hemen] hesaba çekseydi, yer üzerinde tek bir canlı varlık bırakmazdı. Ama Allah, onlara [Kendisi tarafından] belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet tanır: vadeleri dolunca da [anlarlar ki] Allah kulların[ın kalplerindekin]i görmektedir.” (Fatır, 35/45)
Bu ayetlerde ise Yüce Allah, işledikleri günahları nedeniyle insanları hemen cezalandırmadığını, eğer işledikleri kötülükler nedeniyle insanları hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde tek bir canlının bile kalmasının mümkün olmadığını ifade ederek koyduğu kurala uyduğunu ve kendisi için belirlediği o süreyi kesinlikle ihlal etmediğini belirtmektedir ki bu da bir başka sünnetullahtır.
Bütün bu ayetlerden anlaşılacağı üzere yüce Allah’ın bizzat kendisi, kendi koyduğu kurallara uymakta ve insanlara mühlet vermeye devam etmektedir. Belki insanlar bu süre zarfında düşünüp ders alacaklar ve akılarını kullanacaklardır. Bu da O’nun lütfunun ve rahmetinin bir gereğidir ki bu da ayrı bir sünnetullahtır.
Sünnetullahı daha iyi anlamaya haftaya kaldığımız yerden devam edelim. 19.08.2011
.
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sünnetullah Nedir? -2-
Geçen hafta kaldığımız yerden sünnetullahı anlamaya devam edelim. Zira sünnetullahı daha iyi kavramak için Kur’an’ın konu ile ilgili ayetlerini değerlendirmek gerekmektedir.
Bilindiği üzere yüce Allah, lütfunun ve rahmetinin bir gereği olarak bu dünyada insanlara zaman tanımakta, kainat ve yaratılış konusunda onları derin düşünmeye davet etmekte ve rahmeti kendisi için bir ilke olarak benimsediğini haber vermektedir.
Nitekim şu ayetlerde bu hususa işaret edilmektedir.
“Mesajlarımıza inananlar sana geldiklerinde de ki: “Size selâm olsun! Rabbiniz rahmet ve merhameti kendisine ilke edinmiştir, böylece sizden biri bilgisizlikten dolayı kötü bir fiil işler ve sonra tevbe edip dürüst ve erdemlice bir hayat yaşarsa O[nun] çok affedici ve rahmet kaynağı [olduğunu görecek]tir”. (Enam, 6/54)
“De ki: “Kime aittir göklerde ve yerde olan her şey?” De ki: “Rahmeti ve şefkati kendisine ilke edinen Allah'a”. O, [varlığı] her türlü şüphenin üstünde olan Kıyamet Günü hepinizi bir araya mutlaka toplayacaktır: ama kendilerine yazık edenler (var ya), işte [O'na] inanmayı reddedenler onlardır.” (Enam, 6/12)
“Allah'ın sizin hakkınızda lütuf ve merhameti olmasaydı, eğer O Allah, tövbeleri kabul buyuran, yaptığı her iş, verdiği her hüküm hikmetli olan bir zat olmasaydı, müstahak olduğunuz bütün cezaları hemen verir, sizi perişan ederdi.” (Nur, 24/10)
“Eğer Allah'ın sizin üzerinizdeki lütfu ve inayeti olmasaydı ve eğer Allah pek şefkatli ve merhametli olmasaydı, başınıza müthiş bir azap gelirdi.” (Nur, 24/20)
Görüldüğü üzere yüce Allah kendisi ile ilgili koyduğu bu yasaları açıkça belirttikten sonra, yarattığı kullarıyla arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğine yine bu ayetlerde işaret etmektedir.
Yine yüce Allah, insanları seçimlerinde özgür bıraktığını “eğer şöyle yaparsanız, ben de şöyle davranırım” diyerek, insanın kendi kaderini büyük oranda kendisinin şekillendirmesine müsaade ettiğini de bizlere haber vermektedir.
Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak, Allah ile ilişkisini bu sünnetullaha göre şekillendiren kimseler her zaman kazançlı çıkacaklardır ve onlara müjdeler ve mükafaatlar vardır. Nitekim yüce Allah bu ilkelerini açıkça ortaya koymuş, bunu indirdiği kitaplar ve gönderdiği peygamberler aracılığıyla da tüm insanlığa bildirmiştir. Böylece, insanların mazeret üretme imkanları da tamamen ortadan kalkmıştır.
Bu itibarla, bu kadar açık uyarıya rağmen hala hatalarının, ihmallerinin, büyük konuşmalarının, zulümlerinin, şimarıklıklarının, haddi aşmalarının, azgınlıklarının, haksızlıklarının, adaletsizliklerinin, şükürsüzlüklerinin ve nankörlüklerinin nedenlerini kendilerinde aramak yerine, suçu “kader”e atmak ve bu ayetlerde bahsedilen “şartlı uyarı”ların gereğini yapmamak Yüce Allah’a yapılacak çok büyük bir iftiradan başkası olmayacaktır.
Şimdi sünnetullahı bize tanıtan diğer ayetleri görmeye devam edelim.
“…Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez ve Allah insanlara [kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak] bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.” (Ra’d, 13/11)
“Bu böyledir, çünkü Allah, bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği, o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez; ve [bilin ki] Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.” (Enfal, 8/53)
Görüldüğü üzere, eğer insanlar kendi içlerinde olanı değiştirmezlerse, Allah da onların durumunu değiştirmeyeceğini açıkça haber vermektedir. Bu da bir başka sünnetullahtır. Yani, konulan bu ilkelere uygun hareket etmeyenlerin, olumlu anlamda değişimi ve dönüşümü kendi içlerinde gerçekleştirmeyenlerin, Kur’an’a göre hayatlarını şekillendirmeyenlerin hemen acele karar vererek suçu kadere yüklemeleri, sonra da tembel tembel oturmaları ve sızlanmaları bize yeterince ikna edici görünmemektedir. Zira yüce Allah’ın koyduğu ilkeler gayet açık, net ve anlaşıldır.
Şimdi de şu ayete bakalım.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 47/7)
Bu ayetten de anlaşıldığına göre burada da bir şart cümlesi vardır. Yani bu şartın gereğini yapanlar ve buna uygun hareket edenler bunun karşılığını mutlaka alacaklardır. Etmeyenler ise kaybedeceklerdir. Sünnetullah işte budur.
Ama birileri hala bunu anlamamakta maalesef ısrar etmektedirler. Yüce Allah kendi ilkelerini bariz şekilde ortaya koyduğu, şartlarını açıkça ifade ettiği halde, hala cahil ve zalim olan çoğu insan bu gerçeğe sırtını dönmeye devam etmektedirler. (Ahzab, 33/72)
Şu ayette de başka bir sünnetullah haber verilmektedir.
“Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa -(bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her zaman karşılık veririm: Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar ki doğru yolu bulabilsinler.” (Bakara, 2/186)
Yüce Allah bu ayette dua edenin duasına karşılık vereceğini açıkça ifade etmektedir. Ama gerekli fiili ve kavli şartları yerine getirir, tüm sebeplere sarılır ve sonra da tevekkül ederse, Allah onun duasını kabul edecektir ki, burada da bir başka sünnetullah söz konusudur.
Yani dua edilmesinin istenmesiyle kişinin kaderi arasında birebir bir ilişki vardır. (Furkan, 25/77) Eğer insanın dua etmesi isteniyorsa, buradan açıkça anlaşılacaktır ki, kişinin kaderi her an ve her saniye yeniden şekillenmektedir.
Bir insanın yapacağı içten dualarla ve iyiliklerle, vereceği zekat ve sadakalarla bir takım sıkıntılarından kurtulması ya da çok daha güzel nimetlere nail olması mümkündür. Eğer öyle olmasaydı, zaten dua etmenin ya da dua edilmesinin istenmesinin de bir anlamı olmazdı. Kaldı ki, kader her an yeniden yazılmıyor idiyse, dua edilmesinin istenmesinin ve duaya icabet edileceğinin ifade edilmesinin bir manası olur muydu? Dolayısıyla, insan kendisi için çizilen kaderi oynayan pasif ve etkisiz bir figüran değil, tam tersine kendi kaderini büyük orandan şekillendiren ve gideceği yerle ilgili kendi kararlarını kendisi veren ve bunu uygulayan özgür irade sahibi bir varlıktır.
“Rab'lerinin çağrısına icabet edenlere en güzel mükâfat, cennet vardır. Fakat O’nun dâvetini kabul etmeyenlere gelince, şayet dünyada olan bütün şeyler ve onların bir misli daha kendilerinin olsaydı, kurtulmaları için fidye olarak hepsini verirlerdi. İşte bunlar çetin bir hesaba mâruz kalacaklardır. Onların kalacakları yer cehennem olacaktır. Orası ne kötü bir yerleşim yeridir!” (Ra’d, 13/18)
“Kim âhiret kazancını isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.”Şura, 42/20)
Bu ayetlerden de anlaşılacağı üzere isteme konusundaki tercih kişiye bırakılmıştır. Herkese istediğinin karşılığının verileceği ifade edilerek bir başka sünnetullaha daha işaret edilmiştir. Nitekim burada da bir seçim söz konusudur. Demek ki, kişinin kaderi her an ve her saniye yeniden oluşturulmaktadır. Zaten insanoğlunun başına gelenler ve de gelecek olanlar onun kişiliğinin genel gidişatıyla, yaptıklarıyla, söyledikleriyle, dualarıyla ve verdiği her türlü hükümle doğrudan ilgili ve ilişkili değil midir?
“Eğer şükreder ve imana ererseniz neden Allah [geçmiş günahlarınızdan dolayı] sizi azaba uğratsın? Bilirsiniz ki Allah şükredenlere karşılığını her zaman veren ve her şeyi bilendir.” (Nisa, 4/147)
“Ve [yine hatırlayın ki] Rabbiniz size (şöyle) bildirmişti: “[Bana] şükrederseniz, muhakkak ki size kat kat fazla veririm; yok, eğer nankörlük ederseniz, bilin ki Benim azabım gerçekten çok çetindir!” (İbrahim, 14/7)
“Eğer nankörlük yaparsanız bilin ki Allah size, hiç birinize muhtaç değildir; fakat O, yine de kullarının nankörlüğüne razı olmaz: ama eğer şükrederseniz size rıza gösterir. Hiç kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir...” (zümer, 39/7)
Bu ayetlerde ise şükür edildiğinde nimetlerin artıralacağı ilkesi söz konusudur ki bu da bir başka sünnetullahtır. Yani, karar yine insanoğlunun kendisine aittir. İnsan bu ilkeye uygun davranırsa yüce Allah ona kat kat fazlasıyla mukabelede bulunacağına dair söz vermektedir.
“Ve onlara “Siz,” denilecek, “bu [hesap] gününün geleceğine aldırmadığınız gibi Biz de bu Gün size aldırmayacağız; sonuçta varacağınız yer ateştir ve size yardım edecek bir kimse de bulamayacaksınız.” (Casiye, 45/34)
“(O gün onlara şöyle diyeceğiz:) Bu güne kavuşmayı unutmanızın cezasını şimdi tadın bakalım! Doğrusu biz de sizi unuttuk; yaptıklarınızdan ötürü ebedi azabı tadın!” (Secde, 32/14)
“Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. [Çünkü] onlar gerçekten sapmış olanlardır!” (Haşr, 59/19)
Bu ayetlerde ise Allah’ı unutanların unutulacağı ve bu yaptıklarının karşılığını görecekleri ifade edilmektedir. Bu da başka bir sünnetullahtır. Umursamayanların umursanmayacakları bildirilmektedir. Demek ki burada da yine tercih insana aittir. İnsan rüzgarın önündeki yaprak gibi değildir. İradesi vardır ve ahirette gideceği yeri buna göre kendisi belirlemektedir.
“Öyleyse Beni anın ki Ben de sizi anayım; Bana şükredin ve Beni inkar etmeyin.” (Bakara, 2/152)
“Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona sıkıntılı bir hayat vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz.” (Taha, 20/124)
“Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerindedir. O halde, kim ahdini bozarsa yalnızca kendi aleyhine bozmuş olur: ve kim Allah'a karşı taahhüdüne uyarsa [Allah] ona büyük bir ödül ihsan edecektir.” (Fetih, 48/10)
Bu ayetlerde de Allah’ı her daim ananların anılacağı, yüz çevirenlerin ise dünya ve ahirette maddi ve manevi sıkıntılarla boğuşacakları haber verilmektedir. Bu da bir başka sünnetullahtır. Yani, tercih yine kişinin kendisine aittir. Sözüne sadık olmayanlar ahirette kaybedeceklerdir ki bunun sorumlusu bizzat kendileridir. Zira o insan aklını kullanmamış, Kur’an’ın ilkelerinden yüz çevirmiş, hakikatten bilerek ve isteyerek uzaklaşmış ve dünyanın geçici güzelliklerine dalmış ve kendi sonunu yine kendisi hazırlamıştır. (Mülk, 67/10; Secde, 32/12; Hicr, 15/2; Ankebut, 29/64; Ahzab, 33/66; Furkan, 25/27-29;)
Haftaya sünnetullahı anlamaya kaldığımız yerden devam edelim ve konu ile ilgili son söyleyeceklerimizi son bölümde ele alalım. 26.08.2011
http://www.diyanethaber.com/
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
bembeyaz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 736
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sünnetullah Nedir? -3-
Sünnetullah kavramını ayetlerle açıkladığımız yazı dizimizin bu son bölümünde diğer bazı ayetleri de zikrederek konuyu nihayete erdirelim.
“İman edip iyi ve yararlı işler yapanların mükâfatlarını Allah, tam tamına ödeyecek, hatta lütfundan onlara hak ettiklerinden daha fazlasını da verecektir. Kulluktan kaçınıp kibirlenenleri ise can yakıcı bir azaba sokacak ve onlar Allah'tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.” (Nisa, 4/173. Ayrıca bkz. Fatır, 35/30, 34)
Bu ayette Yüce Allah, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar sergileyenlere yaptıklarının karşılığını fazlasıyla vereceğini haber vermektedir ki bu da başka bir sünnetullahtır.
Kanaatimizce “şartlı olarak ifade edilen tüm bu ilkeleri” göz ardı eden ve hala suçu “kader”e atanların büyük bir yanılgı içerisinde oldukları aşikardır. Yüce Allah’ın “yaparsanız yaparım” şeklindeki uyarılarını dikkate almayanların suçu kadere, feleğe, zamana, çevreye, şeytana, nefse, anaya, babaya vs. yüklemeleri züğürt tesellisinden ve kolaycılıktan başkası değildir.
“Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın.Savaş atları yetiştirin ki bu hazırlıkla Allah'ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onların ötesinde sizin bilemeyip de, ancak Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup yıldırasınız.Allah yolunda her ne harcarsanız, onun karşılığı size eksiksiz ödenir, size asla haksızlık yapılmaz.” (Enfal, 8/60)
Bu ayette ise yüce Allah’ın dinini tanıtma konusunda yapılan her türlü hazırlığın ve harcamaların karşılığının eksiksiz ödeneceği haber verilmektedir ki bu da başka bir sünnetullahtır. Yani, bir insan Allah yolunda gereken her türlü hazırlığı yapar, sebeplere sarılır, caydırıcı silahları edinir, düşmanlarını ona saldırmayı akıllarına getiremeyecek hale getirirse dünyada daha az sıkıntı ve problemle karşılaşacaktır. Ancak tersini yapar, ayete aykırı davranırsa, zalimlerin elinde oyun ve eğlence aracı olmaktan da kurtulamayacaktır ki, bunun da sorumlusu başka bir ayete göre bizzat kendisi olacaktır. (Mümtehine, 60/5)
Düşmanların saldırısına uğradığında ve hunharca katledildiğinde gerekli tedbirleri almadığı için hatayı kendisinde aramak yerine, suçu Allah’a atmak, “kaderimizde ölmek varmış” demek, “ecel gelmiş biz ne yapalım” demek ve bu şekilde hatalarını örtmeye çalışmak bütün bu ayetleri görmeden ve işitmeden karar vermek anlamına gelecektir ki bu da ciddi bir vebali ve sorumluluğu beraberinde getirecektir.
“De ki: “Rabbim, kullarından dilediğine bol rızık verir, dilediğine az; ve başkaları için ne harcarsanız yerini [daima] doldurur: çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır”. (Sebe, 34/39)
“Hakikati tasdik eden kadınlara ve erkeklere ve [böylece] Allah'a güzel bir borç verenlere gelince, onlara kat kat fazlası geri ödenecek, ve [öteki dünyada] değerli bir mükafat kazanacaklar.” (Hadid, 57/18)
“Eğer Allah'a güzel bir borç verirseniz, O bunu fazlasıyla size geri ödeyecek ve günahlarınızı bağışlayacaktır: çünkü Allah, şükrün karşılığını her zaman verendir, halîmdir.” (Tegabun, 64/17)
“[Ey Peygamber,] İnsanları hidayete erdirmek senin işin değil, zira ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir. Ve yalnız Allah'ın rızasını kazanmak için harcamanız şartıyla, başkalarına her ne iyilik yaparsanız bu kendi yararınızadır: Çünkü yapacağınız her iyilik size olduğu gibi geri dönecek ve size haksızlık yapılmayacaktır.” (Bakara, 2/272)
Bu ayetlerde de başkaları için yapılan harcamaların karşılığının fazlasıyla verileceği haber verilmektedir ki bu da bir başka sünnetullahtır. Yani karşılıksız yapılan infakın mükafaatını belirleyecek olan Allah’tır ve O bunu vaad etmektedir. Yine burada da seçim insanın kendisine aittir. Zira insanı sorumlu yapan da zaten bu bilinçli tercihleri değil midir?
“Ve bir de [ey Muhammed,] (gelecekse gelsin diyerek) onlar azap konusunda sana meydan okuyorlar: fakat (bilmelidirler ki) Allah vaadinden asla cayacak değildir ve bilin ki, Rabbinin ölçüsüyle bir gün, sizin hesap ettiğiniz bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47)
Bu ayette de Rabbin vaadi hatırlatılmakta ve onun koyduğu bir başka ölçü haber verilmektedir ki bu da ayrı bir sünnetullahtır.
“Allah kimi doğru yola ulaştırmak isterse, kalbini [O'na] teslim olma arzusuyla genişletir; kimin de sapmasına izin verirse onun kalbini daraltır ve sıkıştırır, adeta göklere tırmanıyormuş gibi: böylece Allah, inanmayanları dehşete düşürür.” (En’am, 6/125)
Bu ayette ise, hidayeti azmi ve kararlılığı sayesinde ve yaptığı iyi şeyler sonucu hak eden kimsenin kalbinin genişletileceği ve İslam’ı anlamasının daha da kolaylaşacağı, ama sapmayı dileyen kişinin ise sapmasına izin verileceği haber verilmektedir ki bu da başka bir sünnetullahtır.
Yine şu ayetlerde de yüce Allah başka bir sünnetullahı bizlere haber vermektedir.
“Siz ey imana erişenler! Eğer Allah'a karşı sorumluluk bilinci içinde olursanız O size, hakkı bâtıldan ayırmaya yarayan bir ölçü bahşedecek ve kötü işlerinizi silip örtecek, sizi bağışlayacaktır: Çünkü Allah, bağış ve cömertliğinde sınır olmayandır.” (Enfal, 8/29)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Zorluklara sabırla katlanın ve birbirinizle sabırda yarışın, [doğru olanı yapmaya] her zaman hazır olun ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyun ki mutluluğa erebilesiniz!” (Ali İmran, 3/200)
“Ve O, Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan herkesin [bazı] kötü fiillerini örter ve onlara büyük bir ödül bağışlar.” (Talak, 65/5)
“Bu dünya hayatı, bir oyundan ve geçici bir eğlenceden ibarettir: ama eğer [Allah'a] inanır ve O'na karşı sorumluluk bilinci duyarsanız size (hak ettiğiniz) her türlü ödülü bağışlayacaktır. Dikkat edin! O sizden sahip olduğunuz bütün varlıkları [kendi dâvâsı uğrunda feda etmenizi] istemez.” (Muhammed, 47/36)
Bu ayetlerde de eğer bir mümin Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyarsa, ona Allah’ın yardım edeceği, günahlarını örteceği, onu bağışlayacağı, mutluluğa ulaştıracağı ve her türlü ödülü vereceği ifade edilmektedir ki bu da bir başka sünnetullahtır. Yani kul müttaki olmayı seçer ve bunun gereklerini yerine getirirse tüm mükafaatlara nail olacaktır. Ancak tersini yaparsa da kaybedecektir ki bu da kendi tercihinin tabii bir sonucudur.
Nitekim şu ayette bu hususua işaret vardır.
“Kim haklı bir dâvâ uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dâvâ için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir.” (Nisa, 4/85)
Görüldüğü üzere İslam davası uğrunda çalışıp üstün gayret gösteren kimse bunun karşılığını hem bu dünyada hem de ahirette alacaktır. Ancak haksız bir dava peşinde koşarsa bunun da hesabını mutlaka verecektir ki bu da bir başka sünnetullahtır.
Şu ayette de bir başka sünnetullaha işaret vardır.
“Erkek ya da kadın, inanmış olması yanında bir de dürüst ve erdemli davranan kimseye hiç şüphesiz arı-duru, hoş bir hayat tattıracağız; ve yine şüphesiz böylelerini, yapageldikleri en güzel şey neyse ona göre ödüllendireceğiz.” (Nahl, 16/97)
Bu ayette yüce Allah, kadın olsun erkek olsun eğer inanıp salih amellerde bulunursa, hem bu dünyada hem de ahirette böyle olanlara çok hoş bir hayat yaşatacağını vaad etmektedir ki bu da bir başka sünnetullahtır. Böyle bir hayatı elde etmek ise yine şarta bağlıdır. Kişi bu şarta uygun hareket ve özgür iradesiyle Allah’ın dediklerini yaparsa, kendi iyiliği için böyle yapmış olacaktır.
Toparlayacak olursak, bütün bu ayetler göstermektedir ki kişinin bizzat kendisi Allah ile olan ilişkisinde büyük oranda belirleyicidir. İnsanoğlu pasif değil, tersine aktif bir öznedir. Zira o imtihan olmaktadır. Dünyadaki ortam da ona göre hazırlanmış ve şartlar da ona açıkça bildirilmiştir. Eğer o Allah’a yakın olursa, Allah da ona yakın olacaktır. O Allah’tan isterse, Allah ona verecektir. Allah yolunda canı ve malı ile çaba gösterirse, hem bu dünyada hem ahirette çalışmasının karşılığını alacaktır. Dolayısıyla kişinin kaderini büyük ölçüde belirleyen yine kendi yapıp ettiklerinden başkası değildir. Kaderi böyle anlamak istemeyen, tüm bu bahsettiğimiz ayetleri doğru ve gerektiği şekilde idrak etmeyen ve sünnetullahı çok farklı yorumlayan kişi maalesef kendisine yazık edecektir.
Diğer taraftan, Hz. Peygamber de bu duruma zaten işaret etmiş ve: “sizden birisi kendisinin Allah katındaki değerini bilmek istiyorsa, kendisi Allaha ne kadar değer veriyor ona baksın” diyerek bu gerçeğe işaret etmiş ve bu konuda derin düşünmemizi istemiştir. Eğer biz Allah’ın bize vaad ettiği ve şarta bağladığı hususları yaparsak bu bizim kendi iyiliğimize olmakla beraber, Allah’a olan bağlılığımızın ve ona verdiğimiz değerin de ayrı bir işareti olacaktır. Bu şartlara uygun davranmayan ve onun ilkelerini devre dışı bırakanlar ise onu tanımadıklarını göstermiş olacaklardır ki böyleleri de kendi sonlarını bizzat kendileri hazırlamış olacaklardır.
Kısaca ifade etmemiz gerekirse, Allah kullarını kendi özgür iradeleriyle baş başa bırakmış, onlara sünnetullahı (kendisinin bizzat uymayı taahhüt ettiği yasaları) açıklamıştır. Benzer şekilde, yüce Allah verdiği sözüne sadık olduğunu ve vaadine aykırı davranmayacağını da açık bir şekilde haber vermiştir (Rum, 30/6; Hac, 22/47; Bakara, 2/80; Ali İmran, 3/194; Nisa, 4/87, 122; Zümer, 39/20; Ra’d, 13/31)
Dolayısıyla insanoğluna düşen görev, yaratıcı ile olan bu ilişkisini sağlamlaştırmak ve imanının gereğini yapmaktır. Bir başka ifadeyle sünnetullahı doğru anlamaktır. Yaptığı hataların asıl sebeplerini kendinde görmeyerek suçu, “kaderimmiş ne edeyim” diye Allah’a atmamaktır. “Şöyle yaparsanız ben de böyle davranırım” diye açıkça yasalarını ortaya koyan Rabbe karşı saygısızlık etmemektir. Özgür iradesini, şeytanlaşmış insanların ve de egosunun emrine verip Rabbin çağrısına kulak tıkamamaktır. İnanıp dürüst ve erdemli davranışlar sergilemektir ki bunun mükafaatını alacakları da yine Allah’ın bir vaadidir. Zira Yüce Allah, arınmayı isteyeni arındıracaktır.[ Nûr, 24/21; Nisâ, 4/49; Ayrıca bkz. Âl-i İmrân, 3/77; Cum’a, 62/2] Ve kim arınırsa yalnız kendisi için arınmış olacaktır.[ Fâtır, 35/18.]
Özetle ifade edecek olursak, sünnetullahı doğru anlayan ve gereğini yapan kişi iki cihanda da mutlu olacak, kulak tıkayanlar ve anlamak istemeyenler ise sadece kendi sonlarını kendileri hazırlamış ve gidecekleri yeri de kendi özgür iradeleriyle kendileri belirlemiş olacaklardır. 03.09.2011
Dr. Ahmet Emin SEYHAN
http://www.diyanethaber.com/
__________________ Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!
www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/
selam ve dua ile...
|
Yukarı dön |
|
|
|
|