Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ben de bir alıntı vermek istiyorum Mevlana hakkında yapılan iddialara
karşı çıkan biri tarafından yapılmış bilimsel bir yaklaşımla ne kadar
incelenebilir,Tanrı'nın gerçek bir eri olarak düşünülmesi ne kadar
tanıtlanabilir ,onu gene tarihi bakışaçısıyla insanların ona neden bu
kadar sevgi seli vermesine sebep olduğunu ne kadar inceleyebiliriz,ben
yalnızca tarihi gerçekleri arıyorum.
Dr. Mehmet Nadir ÖZDEMİR*
Son yıllarda televizyon programlarında ve gazetelerde
Hz.Mevlâna hakkında birtakım uygunsuz haberler ve iddialar yer almaktadır. Bu
haberler Mevlâna’yı seven ve Mevlâna’yı eserlerinden tanıyan milletimizi
derinden üzmektedir.
Ortaya atılan başlıca iddialar şunlardır:
1-“Mevlâna bir Moğol ajanıydı.”
2-“Mevlâna’nın Mesnevisi’nde yer alan bazı hikayeler son derece
müstehcen olduğundan okunamaz.
3-“Mevlâna Türkler düşmandı.”
4-“Mesnevi’yi Mevlâna yazmamıştır.”
5-“Mevlâna Mesnevisi’nin önsözünde ‘Bu kitap asılların
asılıdır.’demek suretiyle kendi kitabını Kur’an-ı Kerim’den de üstün
tutmuştur.
Biz de 2007 Dünya Mevlana Yılı münasebetiyle bu yazımızda söz
konusu iddialara cevap vermeye çalıştık:
1-“Mevlâna bir Moğol ajanıydı.”
Bu cümle sadece kuru bir iddiadan ibarettir.Neden? Çünkü
Mevlâna’nın yaşadığı döneme bakarsak Anadolu’da siyasi birliğin olmadığı,yöresel
beyliklerin olduğu,siyasi ve toplumsal karışıklıkların had safhada olduğu ve
nihayet Moğol işgalinin yaşandığı bir dönem olduğunu görürüz.İşte böyle bir
zamanda Anadolu’da yaşayan ve çevresine sevgi ve hoşgörü ışıkları saçan birkişi
için ajan suçlaması gerçekten en son söylenebilecek söz olsa gerek. Mevlâna
hakkındaki bu iddia Selçuklu tarihinin önemli kaynaklarından olan Kerimuddin
Aksarayi’nin “Müsameretu’l-Ahbar adlı eserinde Moğol istilasından söz
edilmekle beraber Mevlâna’nın tutumu hakkında açık bir bilgi yer
almamaktadır. Ayrıca böyle ciddi iddiaları kanıtlamak için Eflakî’nin
“Menakıbu’l-Arifin” adlı eserin kullanılması da doğru değildir.Zira söz konusu
eser tarihi bir değere sahip olmakla beraber evliya menkıbelerini ve birtakım
abartılı haberleri de içeren bir eserdir.Bu yüzden bu eserden yararlanırken
dikkatli olmak gerekir. Söz konusu eserde Moğol istilasından şöyle söz
edilmektedir: “Moğol komutanı Baçu’nun askerleri Konya’nın etrafınıkuşatınca
halk birbirleriyle helalleşti ve Mevlâna hazretlerine gelip feryat ederek yardım
dilediler.Mevlânahazretleri,kalenin halka bakan kapısından dışarı çıktı.
Konya
meydanının arkasında bulunan birtepeye çıkıp kuşlak namazı kıldı.Baçu’nun
çadırının o tepenin altında kurulu olduğunu söylediler.Baçu’nun noyinlerinden
bazıları,halk korkudan birbirine girdiği halde yüzü örtülü ve duman renkli
sarıklı bir şahsın o tepenin üzerine çıkmış tam bir feragatle namaz kıldığını
gördüler.O zaman Moğol askerinin İslam nurundan ve imanın emanından haberleri
yoktu.Hatta kaç tane İslam şehrinin medreselerin,mescitlerin ve minarelerini
yıkmışlardı.Hep birlikte Mevlâna Hazretlerini ok yağmuruna tutmağa niyet
ettiler.Fakat hepsinin elleri bağlandı.Ne kadar çalıştılarsa da yayı çekmek
mümkün olmadı. Atlarına binip üzerine atıldılar,atları mahmuzladılar;fakat
atlardan hiçbiri bir adım ileri atmadı.Şehir halkıbu kudreti burcun tepesinden
seyrediyor,tekbir ve feryatları ayyuka çıkıyordu.Baçu’ya bu haberi arz
ettiklerivakit, bizzat kalkıp çadırın kapısından dışarı çıktı.Ok ve yay
isteyerek Mevlâna’nın bulunduğu tarafa birokattı.Ok üç defa da geri dönerek
askerin ortasına düştü.Bunun üzerine ata bindi ve ileri sürdü.Fakat atın
hiçilerlemediğini gördü.Kin ve gazabının çokluğundan attan inip yürüdü ise de
iki ayağı bağlanıpyürüyemedi.Bunun üzerine: “O adam hakikaten Tanrı eridir,
dedi.Her şehirde böyle bir adam olsa,buraların halkı bize asla yenilmezdi.”
dedi. Mevlâna hazretleri Baçu hakkında defalarca “Baçu veli idi,fakat,o bunu
bilmezdi.” derdi.O azamet ve kerameti görünce Baçu: “Bugünden sonra savaşıp
döğüşmesinler” diye emirverdi.Moğol askeri, şehri bırakıp Filubat sahrasına
kondu.Şehrin bütün büyükleri ve ileri gelenleri İslamsultanının huzuruna gelip
birlikte Mevlâna hazretlerine gittiler,özürler dileyerek
Allah’aşükürlerettiler.Para,mal topladılar.Baçu’ya itaat ettiler.Baçu razı olup
şehri bağışladı.Şehrin büyüklerine “Onasıl bir büyüktür ve neredendir” diye
Mevlâna hazretlerini sordu:Ona, Baha Veled’in hikayesini ve onlarınBelh’ten
çıkışını baştan sonuna kadar anlattılar.Baçu “Namusum ve hatırım için şehrin
burçlarını yıkınız,çünkü and içmiştim” dedi.Şehrin büyükleri, şehir kalesinin
şerefelerini yıkmağa başladıkları zaman şehriniçinden bir çığlık
yükseldi.Dostlar, bu meseleyi Mevlâna’ya bildirdiler.Mevlâna: “Yıksınlar da
Konya’lılar,Konya şehrinin hafif bir zelzele ile yıkılan taştan yapılmış burçtan
ve bedenden başka bir bedenle veburçla muhafaza edilmiş olduğunu ve dikkatle
saklandığını gerçek olarak bilsinler.” dedi. Görüldüğü gibiEflâkî’nin naklettiği
rivayet Mevlâna’nın Moğolların Konya’ya zarar vermesinin
önünegeçtiğinigöstermektedir.Ancak Mevlâna’nın müridi olan vezir Muineddin
Pervane, kendisinin Moğollarlailişkisini ve onlara yardımını “bekayı İslam ve
kesreti İslam için çalışmak” diye açıklıyor.Mevlâna onunŞam’lı ve Mısır”lıları
karşı Tatarlara yardım etmesini de, Allah’ın rahmetinden ümitli olarak yapılan
bir işdiyegöstermiş ve bunda menetmemiştir. Buradan Mevlâna’nın Moğol ajanı
olduğu sonucu çıkmaz.AnadoluSelçuklu Devleti’nin parçalanması sonrasında kurulan
beylikler döneminde yukarıda ifadeettiğimiz karışıklar sebebiyle bu dönemi
yeterince aydınlatacak tarihi belge ve bilgilerden henüz yoksunuz.Peki
Mevlâna’nın Moğollara karşı tavrı ne olmuştur?Mevlâna Konya’da Şems-i Tebrizî
ile tanışmadanönceki yıllarda dönemin en önde gelen medreselerinde müderrislik
yapmış bir kişiydi.Konya’da busebeple Mevlâna ilmi kişiliği ile sözü dinlenen
bir şahsiyet olmuştu. Mevlâna’nın Mektubat’ında yer alan Moğolyöneticilerine
yazılmış birkaç mektup,onun halkın şefaatçi olarak başvurduğu ve Moğol
yöneticilerinin,ricalarına boyun eğdikleri bir şahsiyet olduğuna işaret
etmektedir. Mevlâna,Anadolu’yu Moğollarınişgal ve hakimiyetleri altına
almalarını Allah’ın iradesinin bir sonucu olarak görmüştür.Onun bu tutumuMoğol
ajanı olduğunu göstermez.Kaldı ki yukarıda Konya halkının onun Moğollara kendi
adlarına şefaatçiolmasını istediklerini belirtmiştik.İşte bu şefaat sayesinde
bir miktar vergi karşılığında Anadolu SelçukluDevleti’nin başkenti Konya Moğol
işgalinden kurtulabilmiştir.Bunda Moğolların çeşitli mezhep vetarikatlara karşı
da ilgisizliklerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.Öte yandan Mevlâna’nın,
Moğollara karşısavaşırken şehit olan oğlunun cenaze namazını asi olduğu
gerekçesiyle kılmadığı iddiaları da kanaatimizcedoğru değildir. Çünkü,Mevlâna
Anadolu Selçuklu Devletinin merkezi olan Konya’da ikamet ediyordu ve Selçuklu
idarecileri ile münasebet halindeydi.Karaman’dan Konya’ya gelişlerinde babası ve
kendisinizamanın Anadolu Selçuklu Sultanı karşılamıştı.Yani Mevlâna, meşru
yönetici olarak Moğolları değil,Selçukluları görüyordu.
Şems-i
Tebrizî’nin Moğollara çalıştığı iddiasına gelince, Şems hakkındakaynaklardaki
bilgiler kısıtlıdır.Gizemli bir kişidir.Bir garip “derviş” olduğu
anlaşılmaktadır. BöylebirisininMoğol ajanlığıyla nasıl ilgisi olabilir.Onun
düşmanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle Ahi Teşkilatı üyesiTürkmenler tarafından
öldürüldüğü ve kuyuya atıldığı iddiaları da doğru değildir.Zira son
zamanlardabulunan ve Mevlana’nın vefatından 40 yıl sonra yazıldığı anlaşılan
Sefine-i Tebriz adlı yazmadaŞems-i Tebrizi’nin sırra kadem bastıktan sonra
memleketi Tebriz yakınlarındaki köyüne döndüğü ve üç-dört yıl yaşadıktan sonra
vefat ettiği kaydedilmektedir.Bu durumda Şems’e meftun olan Mevlâna
nedenöldürülmedi? Mevlâna da Moğollara çalışıyordu ise o da öldürülmeli değil
miydi?İddia sahipleri tarafındanbu soruların cevapları verilmelidir.
2- “Mevlâna’nın Mesnevisinde yer alan bazı hikayeler son
derecemüstehcen olduğu için okunamaz.”
Bu iddiaya cevap verebilmek için Mesnevi’nin dikkatle baştan
sonaokunmuş olması gerekir.Mesnevi’yi baştan sona okuyan bir kişi altı ciltlik
eser içerisinde yaklaşık on-onbeşkadar müstehcen içerikli hikayenin yer aldığını
görür.Mevlâna bu hikayeleri vermek istediği mesajı daha iyi ifadeetmek için
kullanmıştır.Bu bağlamda diyebiliriz ki Mesnevi bir tefsirdir. Mesnevi aynı
zamanda bir terbiyekitabıdır.O, anlattığı hikayeler ve vardığı sonuçlarla insan
nefsinin en çirkin tuzaklarını ortaya çıkarır. Biranlamda insan nefsini deşifre
eder. Mesnevi bir tasavvuf kitabıdır. İnsanın nasıl Hakk’a yakın
olacağınıanlatır.Mesnevi bir aşk kitabıdır.İlahi aşkın namelerini terennüm
eder…Mesnevi’nin çok dahafarklıyönlerivardır. Biz burada sadece bazı yönlerine
değinmekle yetiniyoruz.Durum bu olunca Mesnevihakkında olumsuz bir kanaat
belirtmek mümkün görünmüyor.Aslında Mevlâna’nın söz konusuhikayelerinde
anlattığı olaylar her devirde az veya çok karşılaşılan türden
olaylardır.Günümüzde hemenher gün televizyonlarda hatta sokaklarda iğrenerek
karşılayıp hemen geçtiğimiz böylesi onlarca olaymevcuttur.Öte yandan siyasi ve
sosyal çalkantı içerisinde olan o dönemin Anadolu’sunda bu tür
çirkinliklerinartmış olması da pekala mümkündür.Sonuç olarak bunları abartmak
yersizdir.
3-“Mevlâna Türklere düşmandı.”
Bu iddia tamamen asılsızdır.Bir beytinde kendisi “Her ne kadar
Hindu dili (o dönemde OrtaAsya’daki dillere verilen ortak ad) konuşsam da aslen
Türküm.”der. Onun Türk düşmanı olması asladüşünülemez.Onun Türk düşmanı olduğunu
söyleyebilmek için Mevlâna’dan tamamen habersiz olabilmekgerekir.Allah aşkını
tadan,sevgiyi, hoşgörüyü daima ön planda tutan bir şahsiyet değil Türklere,
hiçkimseye düşman değildi. “Ne olursan ol gel” sözü onu anlatmaya herhalde
yeterlidir.O dönemde Mevlana’nınmeclislerine her ırktan her soydan insanlar
katılmıştır.Hatta Moğollardan bile katılanlarvardıŞunuifade etmek yerinde olur.
“Mevlâna düşmanlığa düşmandı.” Herhalde bizim deanlayamadığımız bu.
4-“Mesnevi’yi Mevlâna yazmamıştır.”
Mesnevi’nin ilk on sekiz beytini Mevlâna kendisiyazmış geri
kalanını kendisi söylemiş Çelebi Hüsameddin yazmıştır. Mesnevi hakkındaki bu
dedikodularonun değerini azaltmak şöyle dursun kanaatimce Mesnevi’nin ne kadar
kıymetli bir eser olduğunugün geçtikçe daha iyi ortaya koymaktadır.Ayrıca
Mesnevi diğer mutasavvıfların yazdıkları kitaplardanfarklı olarak tüm tasavvufi
meşreplerce kabul görmüş ve okunmuş,okunmaya da devam eden bireserdir.Osmanlı
Devleti zamanında büyük camilerde Mesnevihanlar vardı ve bunlar halka
Mesneviokutuyorlardı. Yüzlerce yıldır Anadolu’da Kur’an’dan ve Hadis
kitaplarından sonra en çok okunan kitapMesnevi olagelmiştir.Bu durum dikkate
değerdir.Tasavvuf geleneği Türkler arasında yaygındır.Türklerinİslam’a
girişlerinde diğer milletlerden farklı olarak en müessir faktörlerden
birisitasavvuftur.Bu iddia milletimizi bu değerlerden uzaklaştırmaya hizmet
etmektedir ki bu, fayda değil zarargetirir. 5-“Mevlâna Mesnevisi’nin önsözünde bu
kitap asılların asılıdır” demek suretiyle kendi kitabınıKur’an’dan üstün
tutmuştur.Tasavvufi içerikli eserler sezgilerle yazıldığı için kimi cümleleri
din nazarındakabul edilemez. Ama Mevlâna’yı konu ettiğimizde durum
farklılaşır.Çünkü o, açıkça şöyle demişti;“Ben Kur’an’ın kölesiyim.Ben
Muhammed(a.s)in ayağının tozuyum.” demek suretiyle Kur’an’ın dışına
veHz.Peygamber’in sünnetinin dışına çıkmadığını ifade etmiştir.Kanaatimce bu söz
yukarıdaki iddiaya konu olansözden daha bağlayıcıdır ve daha dikkat
çekicidir.Mesnevi’nin ilham ile yazıldığı,farklı bir kitap olduğu
inkaredilemez.Herkes bir şeyler yazabilir ama herkesin yazdığı yüzlerce yıl
okunmaz.Herkesin yazdığı kitap herokunuşunda insanda farklı çağrışımlar ve izler
bırakmaz. İşte bu özellikler Mevlâna’nın Mesnevi’sinde vardır.Konuya günümüzün
sosyo-politik, sosyo-kültürel durumu bağlamında bakacak olursak;Anadolu
Türkkültürünün temel taşlarından biri olan Mevlâna hakkında durup dururken bu
iddiaların ortaya atılması,televizyonlarda zaman zaman gündeme getirilmesinin
amacı nedir acaba? Mevlâna’nın Moğol ajanıolduğu şeklinde kaynaklarda herhangi
bir ibare yokken sadece kimi araştırmacıların şahsi kanaatlerinin buyönde olması
acaba bizi ne kadar bağlar? Mevlâna’nın “Moğol ajanı” olarak nitelendirilmesi
yaşadığımız dünyada Türkiye’mizin çıkarlarına acaba hangi noktalarda hizmet
etmektedir? Bugün Türkiye’ninçevresinde Moğol bir sınır komşusu yoktur. Hem
Türkiye’de bu komşusuyla kavgalı değildir. AksineTürkiye kendisi ile sınır
komşusu olmadığı gibi binlerce km. uzaktaki Moğolistan ile ilişkilerini
geliştirmekiçin üst düzeyde temaslarda bulunmaktadır.Mevlâna’nın adının
“Muhammed Celaleddin Rumi”olduğunu unutmayalım.Bunun anlamı o dönemde bilinen
adıyla “Diyar-ı Rum” lu yani Anadolu’luolmasıvebir İslam bilgini ve mutasavvıfı
olmasıdır. Yani Mevlâna bize ait bir değerdir. Ama o bilindiğiüzere yaşamı ve
öğrettikleriyle artık dünyaya malolmuş bir değerdir.Bir öğretmen olarak bu
konuda bazıöğrencilerimin zihin bulanıklığı yaşadığını görüyorum. Buna hakkımız
var mı? Mevlâna’da bir insandı. Onunda elbette kusurları olmuş olabilir. Ama biz
tarihi şahsiyetlerimizi değerlendirirken herhalde kantarıntopuzunu biraz
kaçırıyoruz! Hem ilim adına hem milli birliğimiz adına dikkatli
olmalıyız.Mevlânaeserlerinde kullandığı üslup ile ve anlattığı hikayeler ile
bugün bile hangi milletten olursaolsuninsanları etkilemektedir.Gelişen
teknolojiye ve artan refah düzeyine rağmen huzuru yakalayamayançağımız insanı
için Mevlana öze dönüşü,Hakka yönelişi haykırmaktadır.O, bildik bir
mollaedasıyla değil,söylenmesi gerekeni söylemekten çekinmeyen bir mutasavvıf ve
aşk adamı portresiçizmektedir. Bu yönüyle o, bizden birisidir.Çabucak Anadolu’yu
Türk yurdu yapmaya azmetmiş bir ilahilütuftur o…Hoca Ahmed Yesevi ve müridleri
bir taraftan,Hz.Mevlâna ve dervişleri bir taraftan
Anadolu’yukucaklayıvermişlerdir. Nefes olmuşlar,can olmuşlardır.Milletçe o
insanlara çok şeylerborçluyuz.Osevgiadamıydı ,aşk adamıydı ,hakk adamıydı.Sevgi
derelim hakka erelim.Bugün dünya“Mevlâna” diyor. Ona ilgi duyuyor. Farklı
milletlerden insanlar onun eserlerini okuyarak İslamilebuluşuyor.
Dileriz “Dünya Mevlana Yılı” insanların onu anlamalarına ve
hayatlarını yeniden inşa etmelerine vesile olur…
__________________ Kuday/Hüda/ilâh yoktur, Allah vardır. O bütün varlıkların çalabıdır.
|