Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 02 haziran 2010 Gönderilenler: 137
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba haktansapmaz,
Verdiğin ayetlerde, raqib kelimesi Allah için kullanıldığı oğrudur; her şeyi gözleyen, gören denetleyen bizzat Allahtır. Ancak Allaç için Erraqib (malum) kullanılmış (5/117). Bununla nekira kelime Allah için kullanılmaz demek istemiyorum, elbette kullanılır. Kaf/18 deki "rakib" sözcüğüyle esas olarak insanın (insandaki oluşumların) kastedildiğini düşünüyorum. Allah’ın her şeye olan şahitliğini, gözcülüğünü göz ardı etmemek için o ayetleri vermiştim.
Ancak, benim düşüncem; bu ayetlerdeki (5/16-18) qaid ve raqibin kim/kimler olduğu şu ayetlerdeki hafiz/hâfizûn (hâfizîn) ve muaqqibét ile açıklanmış: 82/10-12; 76/4; 13/10-11. Bu muhafızlar, takipçiler_izleyiciler "melekler" olarak tefsir edilmiş. Ayrıca 72/26'daki "rasad" kelimesi ile de bu anlam verilmiş. Kesinlikle. Zaten bir önceki iletimde “insanın kendisine olan şahitliğinin detayı Kur’an da mevcuttur” derken bu detayı kastetmiştim. Bu ayetlere 43/80 i de ekleyebiliriz. (Ancak 76/4 ü niye verdiğinizi anlayamadım.)
teleqqâ fiilinin doğrudan "kayıt yapma" anlamına olmadığını biliyorum. Dolaylı olarak bu anlam çıkıyor. En azından bunu ben böyle anlayanlardanım. Teleqqâ "karşılıyor", yani bana göre iyi kötü yaptıklarını yazıyorlar/kayde geçiyorlar. Sizinle ayrıldığımız tek nokta bu.
Raqîbun atîd; devamlı onunla bulunan, ondan asla kopmayan gözcülerin, şahitlerin olduğu. Kontrol mekanizması içten çalışıyor, insanın yapısına yerleiştirlmiş, insan kendi kedisinin bizzat şahidi. Aynen katılıyorum. Sanırım bir önceki iletinizde bahsettiğiniz “casus, müfettiş” benzetmesini ben yanlış anlamışım. Bu faktörler insanın dışında değil söylediğiniz gibi içindedir. Hatta insanın yönetim merkezi olan, melekelerini kontrol eden, bilgileri kaydeden, depolayan, gerektiğinde geri çağıran beyindedir diye düşünüyorum. Elbette en doğrusunu Allah bilir.
Ben de sizin görüşlerinizi değerli buluyor ve yazdıklarınızı dikkatle okuyorum. Bilgi alış verişimizin de devam etmesini diliyorum.
Riba yiyenler şeytan çarpmış sersem/saralı gibi kalkarlar. (2/275)
İşte böyle biz her nebiye ins cin şeytanlarını düşman yapmışız. (Şeytanlar düşman) (6/112)
Demek Kuran'da cin çarpması varmış!
Selam sevgili haktansapmaz,
Burada(cevabinizda) kafama takilan bir iki nokta var, izninizle sormak isterim ikna olmak babindan ;
- Ilk ayetteki kalkis, sanirim yeniden dirilme esnasinda olacak kalkis/mezardan kalkma dirilme anlaminda geciyor. Eger bu dogruysa, olmeden evvel, halihazirda yasarken, seytan veya cin carpmasindan bahsetmemiz akilci mi?
Yoksa ayet icerigi bazinda yaniliyor muyum?
-Nebilere dahi cin seytani veya cin bir sekilde verilmisse Allah tarafindan, ki onlar da insandi sonucta bir sekilde vesvelere kapilmis olmalari(dogruyu bulana degin,- orn; Ibrahim'in yildizlari ilkin yaratici olarak fikir bazinda dusunmesi ve gene fikir yurutmesi ile onlarin yaratici olamayacaklarina kanaat getirmesi- olagandir diye dusunuyorum.
Ki bu vesveye kapilip peygamber oldugu halde, inandigi Allah yolundan donen olmamistir.
Bu noktadan hareketle, gunluk hayatta cin carpmasi veya seytan carpmasi diye bir eylemin olmadigini dusunuyorum.
Bu anlamdaki icerigi de en iyi sanirim ARAF/201 ve BAKARA/14 acikliyor.
Yani benim anladigim dini literaturde boyle bir tanimlama olmadigi, aksine bazi insanlarin kendi iclerinden gelen vesvese veya seytani durtulere kulak vermeleri sebebiyle ortaya cikan tabloya, boyle bir geleneksel tanim icad edilmis.
Yani disardan gelen bir olusum, etken soz konusu degil.
Insan rabbani yoldan uzaklasip, seytani durtuleri minvalinde yol aldiginda, olumsuz seylerle karsilasir.
Bu baglamda, kitapta guncel hayat adina cin carpmasi veya seytan carpmasi tarzinda bir eylem vardir diyebilir miyiz?
__________________ sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
Cin çarpması, şeytan çarpması, insanın sersemleşmesi, aklını kaybetmesi, kullanamaması...
Çarpan kötü şey, kişi kurum, rejim vs dir. Bu içten yada dıştan olmuş fazla bir şey değiştirmez.
Kalkışın yeniden dirilme anlamına olduğu düşüncersinde değilim. Teşbihi bir anlatım olduğunu düşünüyorum.
"Nebilere de cin şeytanı verilmiş" düşüncenizin yanlış olduğunu düşünüyorum. İbrahim yıldızların, ayın ve güneşin birer yaratıcı olduğunu asla düşünmemiş, İbrahim asla müşriklerden olmamış. İbrahim, putprest bir halkın inançlarının yanlışlığını açık olarak gözler önüne sermek istedi bu anlatımıyla.
Umarım o ayetlerden hareketle, şeytan-cin çarpmasından ne anlamak gerektiğini de anlatabildim.
Kütübü sitte ve Buhari hadislerinde,'cin' diye arama yapılınca hiç bir hadis bilgisine ulaşılamıyor.Yani bu 'cin' konusunda, sahih zannettiğimiz iki hadis kitabında da bilgi yok.
Bu bilgi bana çok ilginç geldi. Sizlerin bu konuda hadis olmadığını biliyormuydunuz veya bilmediğimiz başkaca hadisler var mı?
Cahilliğimi bağışlayın lütfen, Sahih Buhari hadisleri ile Sahihi Buhari Muhtasarı TECRİD-İ SARİH Tercemesi ayrı ayrı hadis kitapları mıdır? Sizin bahsettiğiniz kitaptan tahmin ettiğim,peygamberimiz ile cinler arasında geçen bir diyalog.
Doğruluğu veya uydurukluğunun terazisi size kalmış...
Sevgi ile,
Islâm kaynaklarinin anlatmasina göre olay söyle: Tâif dönüsü Muhammed, gece yarisi, yol üstünde "Batn-i Nahle" denen bir yere gelir. Orada namaz kildigi sirada cin'lerden olusan alti ya da yedi kisilik bir gurupun kendisine dogru geldigini görür. (Ibn Ishak'in bildirmesine göre bu cin'lerin ad'lari söyledir: Hiss, Miss, Sasir, Nasir, Eyna ve Ahkâm). Bu cin'leri ona Tanri göndermistir. Cin'ler hosuna gider ve kendi kendine: "Bunlar ne hos cin!" der. Cin'ler Muhammed'ten azik isterler; o da bu istegi karsilamak için Tanri'ya: "Cinler, ugradiklari her kemik ve tezek makûlesi üzerinde her halde (kendileri için) bir taam (hayvanlari için de yem) bulalar!" diyerek duâ eder: (Ebû Hureyre'nin rivâyeti için bkz. Sahih-i Müslim Cilt X, sh. 49, Hadis no. 1546). Muhammed'in bu cömertligi cin'leri muhtemelen pek hosnud etmistir; fakat onlar Muhammed'in gerçekten "Peygamber" olup olmadigini merak etmektedirler; ögrenmek için içlerinden biri sorar: "(Ey Muhammed!) Senin Resûlullâh olduguna kim sahâdet eder?". Bu soruya Muhammed, o civarda bulunan bir sakiz agacini cin'lere göstererek: "Su agaci gördünüz mü, o sahâdet ederse imân eder misiniz?" der. Cin'ler de hep bir agizdan: "Evet imân ederiz!" derler. Bunun üzerine Muhammed, sakiz agacini yanina çagirir; sakiz agaci, dallarini, budaklarini sürüyerek Muhammed'in yanina gelir. Muhammed agac'a sorar: "Benim Resûlullâh olduguma sahâdet eder misin?". Sakiz agaci hiç tereddüd etmeden: "Sahâdet ederim ki, sen Allâh'in Resûlüsün" diye yanit verir (Beyhaki'nin Delâil adli yapitinda yer alan ve Abdullâh Ibn-i Mes'ûd'dan Buhari'nin rivâyet ettigi bu hadis için Diyânet Isleri Baskanligi'nin Sahih-i Buhâri Muhtasari Tecrid-i Sarih Tercemesi...'ne bakiniz: Cilt X, sh. 46 ve d. Hadis no. 1545) Sakiz agaci'nin tanikligini (sahâdetini) yeterli bulmamis olmali ki Muhammed, bir de cin'lere Kur'ân okumak ister. Cin'ler Kur'ân dinlemege hazir olunca birbirlerine: "Susunuz, iyi dinleyini"z derler. Ve Kur'ân'i dinledikten sonra bu kitab'in "Tanri kitab"i oldugunu anlarlar! Kalkip kavimlerinin bulundugu yere giderler ve onlara: "Ey kavmimiz! Biz bir kitap dinledik ki o, Mûsâ'dan sonra indirilmistir. Ondan önceki (kitab)lari tasdik ediyor; Hakk'a ve dogru bir yola yöneltiyor. Ey kavmimiz! Allâh'in da'vetçisine icâbet ediniz ve ona imân ediniz ki, (Allah) günahlarinizdan (bir kismini olsun) yargilasin ve sizi çok sizlatici bir azabtan korusun" (Bkz. Sahih-i Buhari Cilt X, sh. 47) Bu sözler, bütün bir cin kavmini müslüman kilmaga yeterli gelir. Bazi yorumcular Muhammed'in cin'leri görmemis oldugunu, onlara özel olarak Kur'ân okumadigini, hattâ Kur'ân'i dinlediklerinden de haberi bulunmadigini söylerler; güyâ cin'ler, rastgele sabah namazinda Muhammed'in okudugu Kur'ân'i dinlemisler ve müslüman olmuslardir (Ibn Abbas'in rivâyeti için bkz. Sahih-i Buhari Cilt X, sh. 47). Bazi yorumcular da, bu cin'lerin Yahudi dininden olup Kur'ân'i dinledikten sonra Müslümanligi tercih ettiklerini bildirirler.
ჱarpa k�t� �ey, ki�i kurum, rejim vs dir. Bu i�ten yada d№�tan olmu� fazla bir �ey de�i�tirmez.
Kalk№�№n yeniden dirilme anlam№na oldu�u d���ncersinde de�ilim. Te�bihi bir anlat№m oldu�unu d���n�yorum.
"Nebilere de cin �eytan№ verilmi�" d���ncenizin yanl№� oldu�unu d���n�yorum. ცbrahim y№ld№zlar№n, ay№n ve g�ne�in birer yart№c№ oldu�unu asla d���nmemei�, ცbrahim asla m��riklerden olmam№�. ცbrahim, putprest bir halk№n inan�lar№n№n yanl№�l№�№n№ a�№k olarak g�zler �n�ne sermek istedi bu anlat№m№yla.
Umar№m o ayetlerden hareketle, �eytan-cin �arpmas№ndan ne anlamak gerekti�ini de anlatabildim.
selamlar, kıymetli dostlarım,bir zamanlar yanılmıyorsam bir dergide okumuştum.insanın işitsel frekansının 3bin ile 30bin frekans arasında olduğunu,bunun altında ve üstündeki ses frekanslarını duyamayacağını yazıyordu,gerçi o zamandan bu zamana kadar teknoloji ilerlemiştir,teknoloji sayesinde belki bu frekansların üstüne de çıkılmıştır,bunları tam bilmiyorum,ancak bildiğim bir şey varki,cinleri işitemediğimiz ve göremediğimiz.tabiki bunun da bir imtihan olduğuna ve hikmetlerinin olduğuna inanıyorum. şayet cinleri direk görecek bir göz yapımız olsaydı,belki buna dayanamayıp çıldıran insanlarda olurdu.internette bir korkunç yaratık görmüştüm(belkide bilgisayar oyunu idi bilmiyorum),o görüntünün bile olumsuz etkisiyle kalbim dayanamadı.o sadece bir anlık meseleydi,ya her zaman görmüş olsak halimiz nice olurdu diye düşünmüştüm.insanlar her şeyi işitecek ve görecek güç ve kudrette yaratılmamışlardır,kendi dünyevi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar sesleri işitip görüntüleri görmeleri bence yeterlidir,zaten Rabbim'de bize lazım olacak kadarını vermiştir.gaybi konulara bence kafayı fazla takmak bize bir şey kazandırmayacağı gibi ruhsal ve bedensel yapımıza da zarar bile verebilir diye düşünüyorum.takva kelimesi Kur'anda pek çok yerde geçer,takva'nın bir anlamı da sınırlı ve ölçülü olmaktır.her konuda olduğu gibi gaybi konularda ve ilimde bile ölçüyü taşırmamalıyız diye düşünüyorum. insanoğlu'nun azgınlığı her konuda kendini göstermiş ilimde sınır tanımazlığının geldiği duruma bakın.ilim yapacağız diye ateşle oynanması,nükleer silahlar üretmek ne kadar tehlikeli işler değil mi?.nükleer enerji elde edeceğiz diye insanlığın bindiği dalı nasıl kestiğini Japonya'daki bu felaketten sonra artık daha iyi görmeye ve anlamaya başlamalıyız.sınır tanımazlığın felaketlerini artık görmeliyiz.yüce Rabbimiz bize fıtratın gereği olanları zaten vermiştir.gerekli görseydi cinleri de melekleri de bize gösterirdi.Göremiyorsak bunun için kendimizi parçalamanın alemi yok.ruyalar yoluyla da aslında yüce Rabbim bizlere çok şeyleri gösteriyor.bunlara da kifayet etmeliyiz diye düşünüyorum.şansımızı zorlamak bize ne kazandıracakki?bize düşen yüce Rabbimize inanmaktır. selamlar,sevgiler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma