seleflerinden kopya çektikleri basiretsiz yada ahlaksız bir bakış (haktansapmaz)
O meal sahipleri 12:23'teki "hu"nun Yusuf'u barındıran adama gittiğini iki nedenle belirtiyor olabilirler:
(1)Kopyecilik. Yani seleflerinden kopye çekmişlerdir.
(2)İçtenlik. Yani "hu"nun o zata gittiğini anlamışlardır; içtendirler.
Hangisi doğru? Emin olamayız çünkü ikisi de zandır; ZAN haktan hiçbir şey ifade etmez (10:36); bir başka deyişle zan, kanıt gösterilemez.
Yûsuf'un hatasız olduğu iddiasını daha önce duyduk ve müzakere etmeye çalıştık. Ben bunun üzerine bir çalışma yaptım. Önce ilgili ayetleri kısaca sunacağım; sonra o çalışmayı alıntılayacağım.
Söylenmedik hiçbir şey kalmasın.
12/23: Yûsuf'un, evinde kaldığı kadın onun nefsinden gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları kilitledi; "Hadi gel!" dedi. Yûsuf: "Allah'a sığınırım; Rabbim beni güzel bir barınağa kavuşturdu. Kötüler onmaz."
Yûsuf'u barınağa kavuşturan, o evin sahibidir. Ama bu, görünürde böyledir. Kevnî anlamda ise barındıran, Allah'tır. Çünkü o adamın ev edinmesine ve köle satın alabilecek konuma gelmesine Allah izin vermiştir.
O halde Yûsuf'un "Rabbim" derken o adamı mı ya da Allah'ı mı kastettiği açık değil; buna dair elimizde kesin bilgi yok.
12/24: Andolsun, kadın arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o bizim seçkin kullarımızdandı.
Şu kesin: Yûsuf'u Allah sakladı. Belki vahyen uyardı, belki Asım kardeşimizin deyimiyle, fıtraten. Ama uyardı ve onu, haktansapmaz'ın deyimiyle, "o ahlaksız fiil"e ilişmekten alıkoydu.
Demek ki iş Yûsuf'a kalsa, Yûsuf o ahlaksız fiili yapıp kendisini barındıran o "köle efendisi"ne ihanet edermiş.
Sevgi ile,
Hasan Akçay
_________________________________
YAKUB'UN 10 EZİK OĞLU
-
İddia edilir ki Yûsuf Peygamber’in on ağabeyi kötü çocuklardı; kötülük yapmaya ve örneğin yalan söylemeye eğilimli idiler. (Bkz. Haluk Nurbaki, Sûre-i Yûsuf Yorumu*). Oysa kıssa bunun tam aksini söylüyor.
Öyküyü doğru anlayalım. Örneğin görülen düşün ve alınan vahyin o on delikanlıdan saklanması, Yakub babanın oğulları arasında ayırım yapması, Yûsuf’un kuyuya atılması, "Yûsuf’u kurt yedi!" diye yalan söylenmesi ve Yûsuf'un Allah'ın elçisi olduğunu öğrendiklerinde on delikanlının buna tepkisi... Buyurun bunları kısaca ele alalım ve kimin ne olduğunu görelim.
Yûsuf, Allah tarafından seçilmişti; peygamberdi (Ayet 6). Bu, o on delikanlıdan saklandı. Ailenin başına gelen felaketlerin iki nedeni varsa birisi Yakub babanın oğulları arasında ayırım yapması, ikincisi işte budur.
Yûsuf, kuyuya atılışını kardeşilerinin başına kakarken buna değiniyor: Hani siz bilmiyorken… –iz entum cahilûn (Ayet 89).
Neyin cahiliydiler de sonra öğrendiler? O devrin ağırlıklı bilimi olduğu anlaşılan düş yormayı? Hayır! Onun hep cahiliydiler; yaşamlarının en başında ve sonunda. Hiç öğrenmediler.
Yûsuf Allah’ın elçisiydi. İşte bunu bilmiyorlardı. Onlardan bu saklandı.
Bu yüzden hatalar işlediler. Örneğin Yûsuf’u kuyuya attılar. Bilseler atarlar mıydı? Cevabın ipucu, gerçeği öğrenir öğrenmez hissettikleri amansız pişmanlıkta görülüyor (Ayet 91). Büyük pişmanlık içindeler çünkü rakipleri meğer yalnızca bir kardeş değil Allah’ın elçisi imiş.
Bunun ortaya koyduğu gerçek: YAKUB'UN O 10 OĞLU samimi müminlerdir ve bilmektedirler ki elçinin temsil ettiği Allah ile rekabet haddi aşmaktır.
Yûsuf'un kardeşleri, onun aslında Allah'ın elçisi olduğunu öğrendiklerinde, hissettikleri pişmanlık böylesine büyüktü.
İtiraz: Ayet 91. O on kardeşin vezir Yûsuf karşısındaki utanç ve eziklik içindeki sözleri. En kötü insanlar dahi o pozisyonda bundan farklı davranmaz. En büyük kötülüğü yaptıktan sonra yöneticinin karşısında dilenci durumundalar.
Cevap: O ON çocuğun en büyük kötülüğü Yûsuf "kardeş"i, birileri bulup götürsün diye, kuyuya atmak suretiyle ana babasından ayırmaktı. Böylece baba Yakub’u üzdüler… Ama dikkat! İslama itiraz etmiyordu o çocuklar; Yakub baba tarafından sevilmemeye itiraz ediyorlardı (Ayet 8-9). Seviliyor da ona rağmen kötü davranıyor değillerdi; nankörlük etmiyorlardı.
Öte yandan eğer "kötü"lüğün ölçüsü bir babayı oğlundan ayırmak ise Yûsuf ta hileli bir tuzağı istismar ederek küçük kardeşini babasından ayırdı. Yakub’u asıl işte bu üzdü; o kadar ki Yakub, Yûsuf’un yaptığı bu kötülük yüzünden ağlaya ağlaya kör oldu.
Peki, Yûsuf niye yaptı bunu; babası onu yeteri kadar sevmiyordu da ondan mı? Hayır! Yakub baba onu haddinden çok seviyordu. Gerçeğin bu penceresinden bakıldığında görülen şudur: Yûsuf'un nebi olmayan yanı, babasından gördüğü sevgiye nankörlük etti. Bakın bu, hiç bir "nebi"den beklenmez ama "oğul"dan beklenir.
O on gencin eziklik içinde olmalarına gelince. Hayır! Vezir olan Yûsuf’un önünde değil Allah’ın önünde ezildiler. "Seni bize Allah üstün kıldı!" demeleri bunu gösterir (ésareke’llahu aleyna).
Şimdi… Allah'ın anlattığı bu öyküyü aklımızı işleterek okuyalım. Allah’ın önünde bütün inananlar ezik durumdadır; inananlar kötü müdür?
*
Gerçeği bilmenizin yaşamsal önemi var. Özellikle ailenizin içinde. Bir bakıma aynı gemidesiniz ama içinizden biri Allah'ın elçisi yani geminin kaptanı olduğu ve tehlike anında gemiyi kurtarabileceği halde bunu sizden saklamışlar. O yüzden gerçeği bilmiyorsunuz ve sıradan bir itişme anında onu denize atıveriyorsunuz.
Soru: O ON GENCİN gerçeği bilmesini Allah ve Yakup neden istememiştir acaba? Haklı gerekçeleri olmalı. Yoksa Yakup, peygamber olduğu halde denetim dışı mı hareket etti?
Cevap: SİZ VE BEN ne kadar denetim dışında hareket ediyorsak Yakub da o kadar denetim dışında hareket etti. Çünkü Yakup burada peygamber olarak değil yalnızca baba olarak öne çıkıyor.
Bu KISSANIN KONUSU insanların insanlarla ilişkileridir, Allah’la ilişkileri değil. Bu kıssada Yakub o on çocuğa Allah’ın elçisi gibi davranmıyor; onlar için yalnızca bir BABA. Ve Yûsuf yalnızca bi KARDEŞ.
Kuran’da anlatılan öteki kıssalarla karşılaştırın; göreceksiniz.
Öteki öykülerde Allah’ın elçileri kafirler ile çatışır; bu öyküde ise Yûsuf hepsi de Yakub Peygamber tarafından büyütülüp eğitilmiş iyi birer Müslüman olan kendi kardeşleriyle çekişiyor yani bu bir kardeş çekişmesidir; cihad değil.
Kralın tası küçük kardeşin yükünde çıkıyor.
Bakın, o on delikanlının her biri Yûsuf’tan çok daha erdemli davranıyor. Örneğin Yûsuf, küçük kardeşini gözünü kırpmadan tutuklarken onların her biri "Onu bırak! Beni tutukla!" diye fedalarca kendisini ortaya atıyor.
İTİRAZ: Kardeş Yusuf ile baba Ya'kub'u bu denli hırplamak, suçlamak haksızlık olmuyor mu? Gerçek suçlu bizzat Allah(!). Allah diyor ki: "Ve kezélike kidné li Yusuf'e mé kéne li ye'xuze exâhu fî dîni-l-meliki, İLLÂ EN YEŞÂELLÂH, NERFE'U DERACÂTİN MEN NEŞÂU... :İşte böyle Yusuf'a biz bu hileyi/kurnazlığı gösterdik. Melik'in dinine göre kardeşini alıkoyamazdı. İlla ki Allah'ın dilediği olur. Biz dilediğimizi derece derece yüceltiriz. Her bilenin üstünde bir sonsuz bilen ('Alîm olan Allah) var."
CEVAP: Hayır. Ey insan! Başına gelen iyilikler Allah'tandır, kötülükler ise senin kendinden - Mâ esâbeke min hasenetin fe min Allah ve mâ esâbeke min seyyiatin fe min nefsik (4:79).
Küçük Yûsuf'u birileri bulup götürsün diye kuyuya atmak bir hileydi. Yakub'un 10 ezik oğuluna o hileyi kevnî anlamda Allah öğretti. Meram anlatmayı dahi insana Allah öğretiyor (55:4). Neyi O öğretmiyor ki?
Küçük Yûsuf kuyuya atıldığında suçlu Allah mı idi ki yönetici Yûsuf en küçük kardeşini tutuklayıp babası Yakub'dan ayırdığında suçlu Allah olsun?
Allah'ın dilediği olur ilkesi ise kevnîdir. Onu "Allah tutuklama hilesini diledi, Allah kuyuya atma hilesini diledi!" diye çarpıtıp Allah'ın insanlar arasındaki didişmelere taraf olduğunu öne sürmek...
Allah'ı asıl suçlamak odur.
Kaldı ki bu öykünün konusu eğer kardeş çekişmesi olmasaydı da cihad yani din kavgası olsaydı Yakub ve Yûsuf peygamberler kendilerine indirileni saklamaz, onu o on insana tebliğ ederlerdi.
Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Tebliğ etmezsen elçilik görevini yapmamış olursun... (Mâide 67).
Soru: Yakub peygamber çocuklarını yanlış mı yönlendirdi?
Cevap: Yakub Peygamber değil, Yakub baba. Ve yanlıştan da öte, o on oğluna iki büyük haksızlık etti. Onlardan (1)gerçeği sakladı, (2)baba sevgisini esirgedi.
Yûsuf'un nebi olduğunu Yakub babanın açıklamaması öteki oğullarına büyük bir haksızlıktı. Bunu yukarda açıklamaya çalıştık. İkinci haksızlık ise onları sevgisiz bırakmasıydı. Ayet 8 ve 9'da Yüce Allah bunu dile getiriyor:
Yakub'un on oğlu dediler ki
... اذ قالوا ليوسف واخوه احب الي ابينا منا Yûsuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir." اقتلوا يوسف او اطرحوه ارضا يخل لك وجه ابيكم "Yûsuf'u öldürün ya da uzak bir yere atın ki babanızın sevgisi size yönelsin.
Aileden dışlanmak ve sevgisiz bırakılmak zulümlerin en amansızıdır. Yakub babanın o on oğlu bu zulümden kurtulmak için Yûsuf'u uzaklaştırmak ihtiyacını duydular; kötü insanlar oldukları için değil.
--------
*Onk Dr Haluk Nurbaki yorumunu tamamen tasavvufî kavramlar üzerine kurgulamış. Özet olarak:
Sûre-i Yûsuf’taki şahısların her biri, tıpkı Ortaçağın kıssalı hisseli alegorik oyunlarındaki tipler gibi, bir hasleti temsil ediyor.
Hz Ya’kub: RUH
Hz Yûsuf: GÖNÜL
Züleyha: NEFS
Kocası: DÜNYA
Mısır hükümdarı: AKIL
Bünyamin: İMAN
Şarapçı: İLİM
Hapishane arkadaşı: MANTIK
Kervancı: MENFAAT
Ama Yûsuf’un on ağabeyi önce yüzde yüz kötü.
Kardeş .1: GURUR …………………. ihlas
Kardeş .2: KİN ………………………. vefa
Kardeş .3: HİSSET ……………….. seha
Kardeş .4: MESKENET …………… gayret
Kardeş .5: KUŞKU …………………. sıdk
Kardeş .6: CEBANET (siliklik) … cesaret
Kardeş .7: İHTİRAS ………………. vera
Kardeş .8: ŞEHVET ……………….. hayâ
Kardeş .9: SEYYALİYET ………… teslimiyet
Kardeş 10: ZULÜM ………………… merhamet
Sonra birden islah oluyorlar ve bu kötü özellikler haslete dönüşüveriyor. Onları da yukarda nokta noktadan sonra gösterdim.
Bu açıdan bakılınca insanlar ya kara ya ak; ara renklere hiç bürünmüyorlar; ya yüzde yüz kötüler ya yüzde yüz iyi. Allah’ın kulları böyle midir sahiden? Adem yaratılıştan öyle miydi yani yüzde yüz şeytan ya da yüzde yüz melek miydi? İslamî mi bu yorum; sizi ikna ediyor mu?
Yakub peygamber Hz Yûsuf’un düşünü öteki oğullarından sakladı. Niye? Nurbaki’ye göre çünkü "Gönüle gelen mesajların saklanması gerekmektedir.Ve çünkü şeytan bu duyguların düşmanıdır, onları insandaki on kötü huy aracılığı ile gönlün imhasına sevkeder."
Ne kadar basit değil mi? O on kardeşin gerçeği öğrenme hakkı bu iddiayı öne sürenlerin umurunda değil. O on gariban, Yûsuf kardeşin peygamberliği kendilerinden saklandığı için, peygambere ve dolayısıyla Allah’a isyan ettiklerinin ayırdında değiller.
Büyük zulüm bu... da buna neden olan kardeş ve baba aklanıveriyor. Ne kadar basit değil mi? Kişiler böyle basitleşirse olaylar da basitleşir elbet.
Bir de o on gerçek Müslümanı yalancı gösterme kolaycılığı var. Kralın tasının küçük kardeş tarafından çalındığı kanıtlanınca "Bu çaldıysa daha önce kardeşi de çalmıştı," diyorlar ya, yalan söylüyorlarmış; öyle bir şey asla olmamış.
Oysa Yûsuf buna, hiç olmazsa içinden, "Yalan! Çalmadım!" demiyor. Her halde çok küçükken bir kardeşinin yemeğini izinsiz aldı. Kardeşler arasında olur böyle şeyler. Ama o kardeşi bunu çalmak olarak niteledi.
Nurbaki bu konuda şu bilgiyi veriyor:
O devrin İshak peygamberden beri süregelen Yahudi kanununa göre hırsızlığın cezası çalanın köle olarak satılmasıydı. Nitekim Yûsuf küçükken halası Yûsuf’u alıkoymak için onun eşyaları arasına bir şey koyarak bu geleneği uygulamış onu iki yıl kadar yanında tutmuştu. Âyet 77′de geçen, kardeşlerin Yûsuf’u kastederek: "Onun kardeşi de çalmıştı" sözü, bilmedikleri bu olaydan gelmektedir.
Nurbaki’nin en başta söylediğini alıntılayıp bu değerlendirmeme son vereyim: Sûre-i Yûsuf’un yorumunu arz ediyorum. Niyazımız Fahr-i Kâinat Efendimizin rızasıdır.